9 Mart 2014, Türkiye demokrasi tarihine kara bir gün olarak geçti.

Fethiye'de HDP seçim bürosunun açılışı, MHP, CHP ve ulusalcı örgüt ve partiler tarafından zorbalıkla engellendi.

Hükümete bağlı polisler, günlerdir sürdürülen tehdit kampanyasının üzerine gelen şiddet dalgasını önlemedikleri gibi, AKP'nin kaymakamı HDP tabelasını indirip Türk bayrağı astı.

AKP'nin, yolsuzlukların üzerini örtmek için ve kendisine karşı kurulmuş bir komplo olduğunu kabul ettirmek için darbe davalarının yolsuzluk dosyalarını ortaya saçan aynı paralel devlet tarafından "milli orduya kurulmuş bir kumpas" olduğu iddiası, ilk sonucunu verdi. Hrant Dink davası sanıklarından Erhan Tuncel, Ergenekon davasından suçlu bulunan ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan İlker Başbuğ ve Zirve Yayınevi'nde üç Hristiyanı saatlerce işkence yaparak öldüren katiller serbest bırakıldı.

Darbelere karşı "Bir daha asla!", "İlker Başbuğ çeneni kapa!" ve "Hrant'ın katili Ergenekon çetesi" sloganlarıyla yürüyen darbe karşıtları ve demokrasi yanlıları için bu, kabul edilemez bir karardır.

İlker Başbuğ suçludur ve darbecidir. Yeri tüm darbecilerin olması gerektiği yer olan cezaevidir. Ayrıca İlker Başbuğ, sadece tutukluluğunun gerekçesi yazılmadığı için serbest bırakıldı, darbecilikten aklanmadı, suçunda bir değişiklik olmadı.

DSİP'in de bir bileşeni olduğu Halkların Demokratik Partisi (HDP), Aksaray'da iki gündür saldırıya uğruyor. Önceki gün seçim aracını taşlayan faşistler, dün ise 5 bin kişiyle parti binasına yürümek istedi.

Aksaray Valisi, faşistlerin "protesto etme hakkı" olduğunu düşünüyor.

Irkçı gruplar, geçtiğimiz hafta Urla'da "protesto etme hakları" kapsamında HDP'lilere saldırmış, ilçedeki BDP binası taş yağmuruna tutulmuş, gün boyu süren saldırılarda yaralananlar olmuştu.

Vicdanî retçi Murat Kanatlı, militarist bir uygulama olan seferberliğe katılmayı reddettiği için, kesilen para cezasını ödemeyi reddettiği için 10 günlük bir ceza aldı. 2009 yılından beri her sene seferberliği reddediyor ve ilk davası dün sonuçlanmıştı. Verilen karar diğer seneler için de emsal tehlikesi taşıyor. Kuzey Kıbrıs'taki kukla rejim de Türkiye Cumhuriyeti gibi vicdanî ret hakkını tanımıyor. İnsan haklarını hiçe sayan, militarist ceza yöntemini kınıyoruz. Bu hukuksuzluğun derhal son bulmasını talep ediyoruz.

Vicdani ret haktır!

Murat Kanatlı'ya özgürlük!

Koku her yeri sardı. Haftalardır, kaset, paralel yapı, dinlemeler, dinleyenlerin dinlenmesi derken, 17 Aralık'ta başlayan yolsuzluk operasyonu gölgede kalmıştı. Dün internet sitelerine düşen bir ses kaydı, Başbakan'ın oğluyla yaptığı görüşme, yeniden derin yolsuzluk bataklığının derinliğini açığa çıkarttı. 17 Aralık'tan sonra unutturulan, yeniden gündeme geldi.

Şimdi Erdoğan, buna da darbe diyecektir.

Faiz lobisi diyecektir.

Dış güçler, Geziciler diyecektir.

İstanbul, rant savaşlarının merkezi hâline geldi. Yoksulları kent merkezlerinden çıkartıp, kentin çeperlerindeki TOKİ'lere mahkûm ettiler. Kendileri ise milyonlarca doları evlerindeki ayakkabı kutularına istiflediler. Asgari ücretle çalışan insanları yerinden edenlerin, salt rüşvet olarak akla hayale sığmayacak paralarla oynadıklarını öğrendik. Rüşvetin ve yolsuzluğun üzerini kapamak isteyen AKP hükümeti, çözümü komplo teorilerine sığınmakta buldu. Daha kısa bir süre önce darbe girişiminde bulunanları, Ergenekon'u, Balyoz'u aklama çabasına girişti. Tayyip Erdoğan'a göre her özgürlük isteğinin ardında bir paralel devlet, bir lobi yatıyor!

Ermeni Soykırımı'nın 100. yıl dönümü hazırlıkları kapsamında DurDe tarafından başlatılan Yüzyıllık Yüzleşme kampanyasının bugün İstanbul'da düzenlediği "Devletler niçin özür dilemelidir?" toplantısı, İşçi Partisi Öncü Gençlik üyesi olduğunu söyleyen ırkçı bir çete tarafından basıldı.

1915'te 1,5 milyon Ermeni'nin katledilmesi üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekçiliğine soyunan ırkçılar, "Soykırım yalanı, Amerikan planı" sloganıyla yüzleşme toplantısını engellemeye çalıştı.

Ermeni Soykırımı'yla yüzleşme mücadelesinin önde gelen isimlerinden olan toplantının konuşmacıları Oral Çalışlar ve DSİP MK üyesi Roni Margulies, çete tarafından sloganlarla hedef alındı.

Suriye'de rejime bağlı bir askeri polisin sızdırdığı fotoğraflarda, işkence yapılarak katledilen muhalifler görülüyor.

Bu fotoğraflar ilk kez görülmüyor, yeni veya gizli değil.

15 Mart 2011'de, Arap Baharı'nın bir parçası olarak Suriye halkı da kendi diktatörüne karşı ayaklandığından beri, her gün sosyal medyada bunlara benzer yüzlerce fotoğraf, video yayınlanıyor.

Esad'ın katilleri, havadan, karadan şehirleri bombalıyor. Devrime katılanları en vahşi yöntemlerle öldürüyor. Duvarlara yazdıkları "Ya Esad kalır ya da Suriye'yi yakarız" sloganını hayata geçirerek bütün bir ülkeyi harabeye çevirdiler.

Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesinin 7. yıl dönümünde, pek çok farklı şehirde, anma ve cinayetin sorumlularının ortaya çıkarılması için yürüyüşler yapıldı.

İzmir de bu şehirlerden bir tanesiydi. Ancak İzmir'de yapılan sözüm ona 'anma yürüyüşü' (sadece adı bu, gerçeğin bunla hiçbir ilgisi yok!) ne yazık ki büyük bir hayal kırıklığına sebep oldu. Parti bayraklarının gölgesinde, Hrant Dink ile ve onun öldürülmesine 'neden' olan Ermeni kimliğiyle ilgili neredeyse hiçbir şey yapılmadı. Hrant Dink'in katledilmesinin yıl dönümü, adeta güncel politik kaygılarla araçsallaştırıldı. Hrant'ı öldüren ve cinayetin sonrasında da deşifre olan yapıyı silikleştiren bir yürüyüştü.

Dün, yedi yıldır olduğu gibi, bir kez daha on binlerce insan 'Hepimiz Hrant'ız Hepimiz Ermeniyiz' diye haykırınca birileri 'rahatsız olmuş' belli ki. Agos gazetesinin internet sitesini hacklemişler. Soykırımcı dedelerinden aldıkları nefret geleneğiyle bu topraklardaki Ermenileri tehdit etmeye, korkutmaya, sindirmeye çalışıyorlar.

Bu devletin inkârcı politikalarına da devletten çok devletçi faşistlerin tehditlerine de sessiz kalmayan yüz binlerce insan var bu topraklarda.

Bugün Agos gazetesinin internet sayfasını hackleyerek korku duvarını yeniden inşa edebileceğini düşünen ırkçılar yanılıyor. Agos, hakikatin üzerine örtülen inkâr perdesini kaldırmaya devam ediyor, devam edecek.

KCK Eş Başkanı Bese Hozat'ın kamuoyuna yansıyan beyanlarındaki bazı ifadeler, Türkiye devletinin azınlıklara, Anadolu'nun kadim halklarına yönelik kanlı politikalarına karşı mücadele eden, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı demokrasiyi, özgürlüğü savunan siyasi güçlerin moralinin bozulmasına ve kafasının karışmasına neden olmuştur.

Türkiye'de yaşayan çeşitli halkların ve emekçilerin başına gelen felaketlerin, uygulanan baskının kaynağının Türk egemen sınıfı ve devleti değil, çeşitli "dış mihraklar" olduğunu iddia edenler, bizzat bu devletin sahipleri, yöneticileri ve savunucularıdır.

Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi'nin kararının ardından BDP milletvekilleri Gülser Yıldırım ve İbrahim Ayhan'ın tahliye edilmesine oy birliği ile karar verdi.

BDP'li vekillerin tahliye edilmesini coşkuyla karşılıyoruz. Ama biliyoruz ki, tahliye edilmeyen vekiller dahil olmak üzere, BDP'li tutuklu tüm siyasetçilerin serbest bırakılması esas önemli olandır.

Çözüm sürecinin gelişerek devam etmesi ve kalıcı bir barış sürecine evrilmesi, Kürt sorununun gerçekten demokratik-siyasal zeminde çözümü açısından ivme kazanmasının en önemli hamlelerinden birisi, adeta bir rehine gibi cezaevlerinde tutulan Kürt siyasilerin serbest bırakılmasıdır.

İki milletvekili yetmez! Tüm Kürt siyasiler serbest bırakılsın!

SON SAYI