Maden ocaklarında çalışan işçilerin can güvenliklerini koruyamayan, Soma'da 301 işçinin ölümüne yol açan AKP hükümeti, Şişecam işçilerinin grevini "genel sağlık ve milli güvenliği bozduğu" gerekçesiyle durdurdu.

Daha önce Çaykur ve THY grevini erteleyen hükümet, şimdi de Şişecam grevini erteleyerek ezilenlerin ve işçilerin değil, sermayenin yanında olduğunu bir kez daha gösterdi.

12 Eylül darbesinin failleri yargılanmasına rağmen, 12 Eylül ürünü grev yasakları işçi sınıfına karşı bir saldırı mekanizması olarak hâlâ güncelliğini sürdürmekte. Grev yasakları, işçi sınıfının toplu sözleşme ve grev hakkını fiilen ortadan kaldırıyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri için CHP ve MHP ortak adayını açıkladı. AKP ise adayını 1 Temmuz'da açıklayacak.

Erdoğan'ın cumhurbaşkanı adayı olması ihtimali üzerinden bu seçimlere olağanüstü anlamlar atfedenler, bir kez daha Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürüyor.

Aynı tutumla 30 Mart yerel seçimlerinde karşılaştık. Gizli gizli CHP'nin adaylarına, hatta Mansur Yavaş gibi faşistlere oy vermemizi telkin ettiler.

Bizler, 30 Mart seçimlerinde "Ne ırkçıya ne hırsıza" oy çağrısı yaptık.

Hırsızın ırkçı, ırkçının aynı zamanda hırsız olduğu siyasal sıkışmışlık, anti Erdoğan bir cephe kurmak isteyenlerin bizi içine girmeye zorladığı hayali bir sıkışmışlık.

Gezi Parkı direnişinin üzerinden bir yıl geçti. AKP hükümeti, kendisini yenilgiye uğratan sosyal patlamanın başlattığı krizle debelenirken, Türkiye tarihinin en kitlesel ve yaygın protesto hareketini yaratan nedenlere her geçen gün yenileri ekleniyor.

AVM ya da kışla yaptırmadık, Gezi'nin park olarak kalmasını sağladık. Hükümet bu kazanımların üzerini örtmek için parkı, tüm İstanbullulara ait olan Taksim Meydanı'nı hâlâ halka kapatıyor. Taksim yasağı son bulmalıdır. Gezi Parkı, ağaçları koruyanlara açılmalı ve normalleşmelidir.

Aradan geçen bir yıl, küresel direniş ve ayaklanmaların bir parçası olarak gelişen Gezi Parkı direnişinin ne kadar haklı olduğunu kanıtlarken, mücadelenin parkta bitmediğini ve hayatın her alanına yayıldığını da gösterdi. Gezi başlangıçtı ve Soma'dan sonra bu kavga durdurulmaz hâle geldi.

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, Soma katliamının hesabını işçi sınıfının birleşik mücadelesiyle sormak için tüm emek örgütlerine bir mektup yolladı.

Birleşen işçiler yenilmezler: Soma'nın hesabını soralım!

Acımız çok büyük ve hissettiğimiz acı kadar öfke doluyuz. Devletin resmi açıklamasına göre, 301 işçi Soma'da maden ocağında yaşamını kaybetti. Dünya işçi sınıfının, Türkiye işçi sınıfının, hepimizin başı sağolsun.

Acı haberi aldığımız andan beri biliyoruz ki, karşı karşıya olduğumuz olay bir kaza, işçilerin alnına yazılmış kaçınılmaz bir son değildi; karşı karşıya olduğumuz şey, patronların ve hükümetin vurdumduymazlığından kaynaklanan, kâr etmeye ve hep daha fazla kâr etmeye dayalı sistemin işleyişine kopmaz bir şekilde bağlı sistemli ihmallerin sonucu olan kitlesel bir cinayetti.

Bu cinayeti, milyonlarca dolarına milyonlarca dolar eklemekten başka amacı olmayan maden sahibi, iş kazalarını en aza indirecek tedbirleri almayı zorlayan uluslararası sözleşmeleri imzalamayan ve madenin denetlenmesinden sorumlu olmasına rağmen denetlemeyen hükümet birlikte işlediler.

Bu cinayetin hesabını sormak zorundayız!

Böyle bir gelişme yaşandıktan sonra, faciada doğrudan sorumluluğu bulunan siyasilerin hiçbir şey olmamış gibi görevlerinin başında kalması mümkün de değildir, kabul edilebilir de.

Bir şey yapmalıyız!

Soma'nın hesabını sormalıyız!

Soma'nın hesabını sormalıyız çünkü yeni iş cinayetleri kapıda. Hesap sorulmazsa, işçi sınıfı kendi kaderine kendisi hükmetmezse, gözü kâr ve siyasi ikbalden başka bir şey görmeyenler, işçi sınıfı için harekete geçmeyecekler.

Türkiye, gerek madenci ölümlerinde, gerekse genel olarak iş cinayetlerinde her yıl dünya birinciliğine oynuyor.

İş cinayetleri "kader" değil ve mücadele ederek ölümlerimizi engelleyebiliriz. Sadece madenlerde 46 bin işçi gece gündüz çalışmaya devam ediyor. Tüm Türkiye'de milyonlarca işçi gece gündüz demeden çalışmaya, ölmezse derin bir "oh" çekme şansını bulması karşılığında, üretim sürecinde içinde yaşadığımız tüm zenginliği üretmeye devam ediyor.

Ölümleri "kader" diyerek normalleştiren, madencilere "Fıtratınızda bu var" diyen Başbakan, patronlarla nazikçe el sıkışıyor, Soma halkına tehditler yağdırıyor. Polisler, çaresizlik ve öfke içinde gösteri düzenleyen Somalılara biber gazı sıkıyor.

Kömür madenlerini madencilere mezar yapanlar, madenci yakınlarını tekmeliyor, yumrukluyor, aşağılıyor.

Hesap sormalıyız! Soma işçisinin yalnız olmadığını göstermeliyiz.

Bir günlük grev, yapılan gösteriler, Soma işçisinin yalnız olmadığını gösterdi. Ama yeterli değil!

Bizler, bir günlük değil, kazanana kadar sürecek birleşik bir mücadelenin örgütlenmesinin, sendikaların önünde duran en önemli tarihsel adım olduğunu düşünüyoruz.

İşçi sınıfının gücü birliğinden gelir.

Sermaye sınıfı ve onların hükümetleri, gücünü bizim bölünmüşlüğümüzden alıyor.

Oysa dini inancımız, anadilimiz, cinsiyetimiz, cinsel yönelimimiz veya kimliğimiz ne olursa olsun, dünyanın dönmesini sağlayan, her şeyi üreten işçiler olarak, birçok sıkıntımız, hayattan beklentimiz ve çıkarlarımız ortak.

Birleşirsek kazanabiliriz.

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi olarak bizler, Soma katliamının sorumlularından hesap sorulması ve böylesi katliamların tekrarlanmaması için, tüm sendikaların, meslek odalarının ve diğer sınıf örgütlerinin, emekten ve özgürlükten yana olan tüm güçlerin bir araya gelerek ortak hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Emekçilerin ortak bir platformda bir araya gelmesi ve iş cinayetlerine son verilmesi, maden ocağının sahiplerinin tutuklanması, derhal yargılanması ve en ağız cezaları alması ve sürecin siyasi sorumlularının istifa etmesi için başkentte milyonlarca emekçinin katılacağı bir mitingin, böyle bir mitingi güçlendirecek, ikna edici kılacak, örgütlenme olanaklarının önünü açacak ve sokakta, işyerlerinde, okullarda ve mahallerde sürecek "İş cinayetlerine son!" kampanyasının üzerinden inşa edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu mektubu tüm emek örgütlerine yolluyor, Soma katliamının ardından harekete geçmek için ortak bir tartışma ve eylem platformunun kurulmasını öneriyoruz.

İşçi sınıfının tüm unsurlarının her düzeyde birliğinin sağlanması, kitlesel bir mücadele dalgasının önünü açacak ve hepimizi güçlendirecektir.

Birleşen işçiler yenilmezler!

DSİP Merkez Komitesi

Soma'da hükümet ve şirket sahiplerinin eliyle bir cinayet işlendi. Kaza değil yaşanan, göstere göstere işlenen kitlesel bir cinayet. Resmi ölü sayısı 284 kişi olarak açıklandı ama maden ocağında hâlâ ulaşılamayan çok sayıda madencinin olduğunu biliyoruz.

Soma'da madenci yakınlarının Erdoğan'ı yuhalaması ve birçok şehirde yapılan eylemler, hükümete karşı öfkenin biriktiğinin ve giderek yaygınlaştığının, sertleştiğinin göstergesi.

Erdoğan'ın Soma'da yaptığı konuşma, müşavirin bir kişiyi yerde tekmelemesi ve Erdoğan'ın bir kişiyi yumruklaması ise, hükümetin korku dolu çaresizliğini ortaya koyuyor.

Başbakan, arkasında koruma ordusuyla beraber bir kişiyi yumruklamıştır. Basına yansımayan, buna benzer bir başka olaydan daha söz edilmektedir. Soma'da maden ocağında yaşamını yitiren madencilerin yakınlarını ve arkadaşlarını yumruklaması, Somalılara hakaret etmesi, Erdoğan'ın -bırakın cumhurbaşkanı olmayı- başbakanlık koltuğunda dahi neden oturmaması gerektiğini göstermiştir.

İzmir ve Akhisar'daki DSİP örgütlerinden birer heyet, maden ocağı katliamının yaşadığı Soma'ya gitti ve Marksist.org'a izlenimlerini aktardı.

DSİP İzmir İl Örgütü'nden Ziya Dinçsoy, Başbakan'ın maden ocağına gitmesiyle birlikte bölgeye kimsenin alınmadığını belirterek "Ölüm sayısının artması çok büyük ihtimal. Kimse tam sayı veremiyor. Ölen işçilerin çoğunun yaşı genç" dedi.

Hastanenin önünün çok kalabalık ve polis "kontrolü"nün çok sıkı olduğunu dile getiren Dinçsoy, acil servisin üzerinde polis helikopterinin dolaştığını ifade etti.

Soma Holding müdürünün 2011 seçimlerinde AKP'den milletvekili aday adayı olduğunu ancak aday yapılmadığını belirten Dinçsoy, "Soma'da maden 'kaza'ları -bu kadar büyük çapta olmasa da- çok yaygın. Birileri devamlı ölüyor ancak sayı az olunca duyulmuyor. Üstelik 'iş kazası' denilip geçiştiriliyor, sebepleri araştırılmıyor, söylenmiyor" dedi.

Soma'daki ocakların 2004 yılından itibaren özelleştirilmeye başlandığını ifade eden Dinçsoy, devletin kömürü satın alma yoluyla özelleştirmeyi teşvik ettiğini söyledi.

Giray Köprülü ise şunları söyledi:

"Soma devlet hastanesinin önündeki cadde kapalı. Sürekli ambulanslar hastaneye girip çıkıyor. Herkes gergin ve üzüntülü. Ankara'ya ve madenlerin denetim yapısına çok büyük bir tepki var. Belediye ve hastane hoparlöründen devamlı cenaze anonsu yapılıyor. Madenleri bilenler kazanın trafodan kaynaklanmayacağını, daha başka bir sebep olduğunu söylüyor. Şu anki sayının çok üzerinde ölüm bekleniyor."

DSİP Akhisar örgütü de öğlen saatlerinde Soma'ya geldi. Umut Özer, maden ocağı girişine kadar vardıklarını, Tayyip Erdoğan'ın 70-80 araçlık bir konvoyla ayıldığını, işçilerin anlattığı tablonun oldukça kötü olduğunu söyledi.

Özer, ölü sayısının resmi rakamların üzerinde olduğunu, konuştukları işçilerin en az 350 kişinin hayatını kaybettiğini düşündüklerini dile getirdi.

Soma'nın girişinin barikatlarla dolu olduğunu ve epey arandıklarını söyleyen Umut Özer, girişteki sanayi sitesinin orada 100 kadar tabut gördüklerini, bunun ürkütücü bir tablo olduğunu, kent içinde ise bariyerler sebebiyle hastaneye giremediklerini aktardı.

Soma'daki katliamda ölen madencilerin sayısı 205'e yükseldi.

Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın 10 ay önce "işçi güvenliğini ve sağlığını" dikkate aldığı için patronuna teşekkür ettiği, son olarak ocak ayında denetlenen maden ocağı, yüzlerce işçiye mezar oldu.

Kâr hırsıyla her şeyi özelleştiren, şirketlerin denetimlerini sıkılaştırmayan, iş güvenliğini sağlayamayan hükümet, katliamın doğrudan sorumlusu.

Acımız büyük. Hayatını kaybeden tüm işçilerin yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz.

Öfkemiz de büyük. Madencilerin katilleri hesap verecek!

"Bu mesleğin kaderinde maalesef bu var. Bu mesleğe giren kardeşlerim de, içerisinde bu tür şeylerin olacağını bilerek giriyorlar" demişti Başbakan, 2010 yılındaki bir grizu patlamasından sonra.

Çalışma Bakanı Ömer Dinçer ise madencilerin acı çekmediklerini söyleyip "Güzel öldüler" diye eklemişti.

Bu kez Soma'dan ölüm haberleri geliyor.

Yine "kader" diyecekler, "Her yerde oluyor" diyecekler. Doğru değil!

Ankara Altındağ'da Suriyeli sığınmacıların kaldığı bir bina taşlandı ve arkasından ateşe verildi. Bu olanlar, bir süredir giderek artan bir dozda yapılan göçmen, mülteci ve sığınmacı düşmanlığının bir uzantısı.

Suriyelilerin Türkiye'ye gelmeye başlamasından beri, haklarında çok yoğun bir karşı propaganda sürdürülüyor. Mültecilerin aslında mülteci olmadığı, restoranlarda para ödemedikleri, yüksek sesle konuştukları veya işçilerin işlerini elinden almaya geldikleri gibi ırkçı, göçmen karşıtı bir propaganda yürütülüyor. Bu propaganda sonucu, zaman zaman ırkçılar tarafından mültecilere dönük saldırılar gerçekleştiriliyor.

Hükümet, 1 Mayıs'ta Taksim'i bir kez daha emekçilere yasakladı.

Ulaşım engellendi, buluşmak isteyenlere polisler saldırıyor, "Yenikapı'ya gidin" diyor.

Geçtiğimiz yıl Taksim'deki inşaatı işaret eden Başbakan, 1 Mayıs yasağını "İnsanlar çukura düşebilir" diyerek savunmuştu. Bu yıl ise hiçbir gerekçesi yok, işçilere 1 Mayıs'ı onun gösterdiği yerde kutlamayı dayatıyor.

1 Mayıs'a çıkmak isteyenleri "şımarıklık"la suçlayan, tamamen keyfi bir şekilde yasak kararı alan Tayyip Erdoğan, gerginlikten beslendiğini, aşırı güç meraklısı olduğunu, keyfi yasaklamalarla yönetmeyi bir alışkanlık hâline getirdiğini bir kez daha gösterdi.

İşçi sınıfının uluslararası birlik ve dayanışma günü olan 1 Mayıs'ta İstanbul'da Taksim Meydanı'nda yapılmak istenen kutlama, hükümet tarafından bir kez daha yasaklandı.

2010 yılının öncesinde, Başbakan Erdoğan ve AKP liderliği, "provokasyon" olacağı gerekçesiyle Taksim'i emekçilere yasaklıyorlardı. 2007, 2008 ve 2009 yıllarında polis terörüyle geçen 1 Mayıslardan sonra, üç yıl Taksim'de kutlanan 1 Mayıslarda hiçbir olay çıkmadı.

Geçtiğimiz yıl "inşaat" gerekçesiyle yasaklanan Taksim, bu kez hiçbir gerekçe gösterilmeden, işçilerin Başbakan'ın işaret ettiği alanlara gitmeleri tavsiye edilerek yasaklanıyor.

Birçok gösteriye ev sahipliği yapan Taksim Meydanı'nda emek örgütlerinin, meslek odalarının ve siyasi partilerin de 1 Mayıs'ı kutlama hakkı tartışmaya açık olmamalıdır.

SON SAYI