Bizler bugün en önemli işimizin, “HDP barajı geçer mi geçmez mi” diye zar atmak değil, HDP’nin barajı geçmesi için atılması gereken adımlara yoğunlaşmak olduğunu düşünüyoruz.

AKP ve CHP liderliklerinin her gün HDP’yi tartışması, üzerlerine vazife olmayan bir şekilde HDP’nin seçimlere şu ya da bu yöntemle girmesini gerektiği hakkında yaptıkları açıklamalar, HDP’nin yükselen bir siyasi parti olduğunu gösteriyor.

Milyonlarca yoksulun oylarıyla Türkiye'yi yöneten hükümet, seçmenlerinin değil patronların direktifleriyle hareket ettiğini bir kez daha ortaya koydu.

Daha önce THY ve Şişecam grevlerinin yasaklama gerekçesi olan "millî güvenliğin bozulması", Bakanlar Kurulu tarafından metal işçilerinin de önüne konuldu.

"Erteleme" kararı, fiili olarak yasak anlamına geliyor.

Yani AKP, işçilere "Patronlarla pazarlık etmeyeceksiniz. Taleplerinizi geri çekip MESS'in dayatmalarını kabul edeceksiniz" diyor.

“Devlet 12 yaşında bir çocuğu katledecek kadar vahşi bir anlayışa sahip. Türkiye hesap vermek zorunda… Türkiye’nin tarihi kirli bir tarihtir. Türkiye Cumhuriyeti eli kanlı bir katildir. Devlet özür dilemedikçe kimse barıştan bahsetmesin” dediği için "Türklüğe hakaretten" 10 ay hapis cezası alan Avukat Eren Keskin’e katılıyoruz.

12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı 13 kurşunla katleden ve yüzlerce Kürt çocuğunu onun gibi öldüren Türkiye Cumhuriyeti devletine "eli kanlı katil" demek suçsa, aynı suçu biz de işliyoruz.

Arkadaşımız Hrant Dink aramızdan alınalı 8 yıl oldu.

Cinayetin ortaya çıkardığı tablo, Türkiye devletinin karanlık geçmişinin kısa bir özetidir.

Suikastten "operasyon" diye bahseden Ergenekoncularıyla, özel harp yapılanmasıyla, Alperenci faşist tetikçileriyle, Agos önünde ırkçı gösteriler yapan ülkücü faşistleriyle, cinayetten haberdar olan "emniyet" görevlileriyle, MİT'iyle, Dink'e karşı yürütülen linç kampanyasını "Türklüğe hakaret" kararıyla taçlandıran yargısıyla, Talat Paşa Komitesi'yle, paraleliyle AKP'siyle...

Türkiye devleti budur.

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) Eşsözcüsü Meltem Oral, AKP'li bakanların yolsuzluk iddialarıyla ilgili Yüce Divan'a gönderilmelerinin Meclis Komisyonu tarafından reddedilmesiyle ilgili yaptığı açıklamada, yolsuzluk ve rüşvet çarkının tepesinde Erdoğan'ın olduğunu, hükümetin bu yüzden konuyla ilgili ortaya saçılan her şeyi sıfırlamaya çalıştığını söyledi.

Antikapitalist Öğrenciler, eğitimin özelleştirilmesine ve 'güvenlik' adı altında yürütülen şiddet politikalarına karşı 500 üniversite ve okulu işgal eden Yunanistan'daki öğrencilere bir dayanışma mesajı yolladı. Mesaj, 1973'te Albaylar Cuntası'nı deviren 17 Kasım Politeknik öğrenci ayaklanmasının yıl dönümüyle ilgili anma etkinliklerinde okunacak.

Mescid-i Aksa'yı önce ibadete kapatan, sonra askerleri aracılığıyla basıp tahrip eden İsrail devleti, Filistin topraklarındaki işgalini sistematik şiddetle sürdürüyor.

1976'dan bu yana siyonistler tarafından yakılan, bombalanan, işgal edilen ibadethaneye yapılan son saldırılar, İsrail'in "Filistin'de tek bir Filistinli kalmayana dek devlet terörünü sürdüreceğiz" mesajıdır.

Arap ayaklanma ve devrimleri kanla bastırıldıktan sonra Mısır'daki cuntanın desteğini kazanmış olan işgalci İsrail, Temmuz ayındaki Gazze saldırısında çoğu sivil 2010 Filistinliyi katletmişti.

Batı Şeria'nın elektiriğini kesen İsrail, işgali altındaki toprakları Gazze gibi ekonomik ve insani çöküşe götürmektedir.

Mescid-i Aksa'ya yapılan saldırı, Filistinlileri kendi yurtlarından kovma girişiminin son halkasıdır.

Bu sabah saatlerinde HDP Ankara İl Örgütü'ne gelen bir saldırganın, Parti Meclisi üyesi Ahmet Karataş'a saldırarak bıçakla boğazını kestiğini öğrenmiş bulunmaktayız.

Ekim ayı başından beri, hükümetin Kobanê'ye yönelik düşmanca tutumu nedeniyle başlayan gerilim, barış sürecini tehdit eden bir noktaya evriliyor.

AKP'nin Kürt hareketine yönelik söylemleri, bugünkü gibi saldırılar için uygun zemini yaratıyor.

DSİP Eş Başkanı Şenol Karakaş, IŞİD'in Kobanê'ye yönelik saldırılarını, AKP'nin tutumunu ve çözüm sürecini Marksist.org'a değerlendirdi.

Karakaş, şöyle konuştu:

"Zor bir dönemden geçtiğimiz çok açık. Ama bugünlerin gelmekte olduğu da belliydi. Sorunun temel kaynağı, hükümetin son bir aydır çözüm sürecinin ruhuna uygun olmayan açıklamaları arka arkaya yapması. Suriye-Irak tezkeresini birleştirip geçirmesi. Tezkerede de, son dönem Erdoğan'ın açıklamalarında da "PKK eşittir IŞİD" vurgusu, hükümetin hem Kobanê'yi gözden çıkarttığını hem de çözüm sürecinde dediğim dedik davranma eğiliminde olduğunu gösteriyor.

Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), iki haftayı aşkın süredir Kobanê’yi işgal etmek için binlerce kişiyle, tanklarla ve ağır silahlarla saldırıyor.

Kürt halkı ve onun silahlı güçleri, elindeki kısıtlı imkanlarla, kimseden yardım almadan direniyor.

Ortadoğu’nun kan gölüne dönmesinin asıl sorumlusu olan ABD ve müttefikleri, IŞİD’e saldırma bahanesiyle Suriye ve Irak’ı bombalıyor, sivilleri öldürüyor.

AKP ise sınırın ötesindeki kardeşleriyle dayanışmak için insan zinciri oluşturan Kürtlere saldırıyor. Yaralı YPG militanlarını sınırdan içeri almıyor. PYD’ye işbirliği için “kantonların dağıtılmasını” dayatıyor. Çözüm sürecini ateşe atıyor.

Kobanê’deki insani kriz ise umurlarında bile değil.

Bakanlar Kurulu, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne Suriye'ye ve Irak'a askeri "harekât ve müdahale" yetkisi veren tezkereyi TBMM Başkanlığı'na gönderdi.

Bu, hem Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hem de başka ülke askerlerinin Tükiye üzerinden hareket etmesine izin veren, bölge halklarının isteklerine, küresel barış talebini savunanların önerilerine tümüyle karşı ve savaşa davet çıkartan bir adımdır.

Bu adımdan derhal geri dönülmelidir.

Hükümetin yapması gereken, sınırsız bir savaş tezkeresi çıkartmak değil, bölgede barışa hizmet edecek politikaları uygulamaktır.

Hükümetin yapması gereken, Irak ve Suriye sınırlarında savaşmak değil, bu savaştan kaçan mültecilerin haklarını garanti altına almaktır.

Hükümetin yapması gereken, bölgeye, bölge halklarına tehditler savurmak değil, barış için kolları sıvamaktır.

SON SAYI