7 Haziran seçimlerinin kesinleşmeyen sonuçlarına göre, HDP yaklaşık yüzde 13 oranında oy alarak meclise girdi.

Her şeyden önce, bu müthiş bir politik başarıdır.

Bu, tüm ezilenler, dışlananlar, yok sayılanlar açısından muazzam bir zaferdir.

Seçimlerin en önemli sonucu, HDP’nin barajı kelimenin tam anlamıyla parçalaması, 12 Eylül darbesinin yasakçı, ırkçı zihniyetini tarumar etmesidir.

HDP'yi barajın altında bırakmak isteyen devlet güçleri tarafından Amed seçim mitinginde yapılan provokasyon ve saldırıyı kınıyoruz. Patlamadan kaçanlara polisin gaz bombalarıyla saldıran, 60 ilde 130'dan fazla saldırı ve linç girişimine göz yuman, HDP için seçim güvenliği sağlamayıp sürekli hedef gösteren AKP yaşananların sorumlusudur.

AKP ve savaş isteyenler kaybedecek.

Seçim kampanyaları başladığı günden beri HDP’nin seçim kampanyası sürekli saldırılara maruz kalıyor. HDP stantları defalarca saldırıya uğradı, HDP seçim ofisleri kurşunlandı, tabelalar indirildi, ofislerin camları kırıldı.

Tek merkezden yürütülüyor gibi görünen saldırılar, bu sabah çok daha vahim bir biçim aldı. HDP’nin Adana ve Mersin’de bulunan il ve ilçe binalarında eş zamanlı patlamalar gerçekleşti. Adana’daki patlamada 3 HDP üyesi yaralandı.

Metal işçileri 2015’i büyük bir mücadele yılına çeviriyor.

Önce 15 bin DİSK’li işçinin grevi AKP tarafından yasaklandı. Şimdi ise Bursa’da, Bosch işçilerinin kazanımını gören diğer işçiler, Türk Metal’in ihanet sözleşmesine ve patronların kölelik düzenine karşı ayağa kalktı.

Renault, Tofaş, Coşkunöz, Delphi, Ototrim, Farba, Mako, Maysan Mando, SKT, Diniz Johnson Controls, Ejot Tezmak, TBVC Beltan…

İsyan ateşini yakan binlerce sınıf kardeşimizi selamlıyoruz!

2013’ün 1 Mayıs’ında Taksim’i hem işçi sınıfına hem de daha sonrasında yapılmak istenen her türlü siyasi gösteriye yasaklayan hükümet, bir ay içinde Gezi Parkı için milyonların sokağa çıkmasıyla hak ettiği yanıtı almıştı.

AKP bu ısrarını sürdürüyor. Taksim’in etrafında günlerdir polis barikatları örülüyor, binlerce polis 1 Mayıs’ta emekçilerle savaşmak için görevlendiriliyor.

2010, 2011 ve 2012 yıllarında emek örgütleriyle birlikte İstanbul’da 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutladığımızda, polisin görev yapmadığı alanda güvenliğimizi kendimiz sağladığımızda kimsenin burnu bile kanamamıştı.

Dolayısıyla “provokasyon olacak” iddiaları hükümsüzdür. Provokasyonu emekçiler, sol-sosyalist örgütler değil yasakta ısrar eden hükümet ve 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenlere saldıran polis yaratmaktadır.

Ermeni Soykırımı’nın başlangıcının 100. yıl dönümünde, bugün bir kez daha dünyanın ve Türkiye’nin pek çok yerinde, yaşamını yitiren 1.5 milyon Ermeni için anma törenleri düzenlenecek.

24 Nisan 1915’ten itibaren geçen iki yıllık kanlı süreçte, bu topraklarda yaşayan Ermeniler sistematik olarak yok edildi.

Türkiye devletinin bütün tarihi, bu soykırımı unutturma ve inkâr etme çabasıyla geçti.

100. yılda ise bir şeylerin değişmeye, inkâr politikalarının iflas etmeye başladığını görüyoruz.

24 Nisan yaklaştıkça ve dünyada soykırım karşıtı sesler yükselmeye başladıkça, ırkçılar ve milliyetçiler korosu hep bir ağızdan inkâr şarkısını söylemeye başladılar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'yi Ermeni Soykırımı'nı tanımaya davet etme kararını aldığı oturumdan önce, bu oturumu değerlendirirken "Ülkemizde 100 bin vatandaş olmayan ve olan 100 bin Ermeni var. Acaba onlarda kaç tane var? Bizim ülkemizdeki Ermenilere karşı ters ve olumsuz bir tavrımız oldu mu? Vatandaş olmayanları deport edebilirdik ama etmiyoruz" ifadesini kullandı.

31 Mart sabah saatlerinden itibaren bir mahalle, bir semt, bir ilçe, bir şehir değil, Türkiye’nin bir iki ili dışında her yerde elektrik kesildi. Gün içinde devam eden yaklaşık 10 saatlik elektrik kesintisi sırasında sayısız büyük felaketin kıyısından dönüldü, çok sayıda da felaket yaşandı. Tüpraş’ın İzmit rafinerisinin bacasından çıkan dumanlara eşlik edecek bir patlama, belki de felaketlerin en büyüğü olabilirdi. Uçurumun kıyısından dönüldü. Aksayan ulaşım, yanmayan trafik lambalarının yol verdiği kazalar, suların kesilmesi, haberleşmenin durması, ameliyatların yapılamaması, uçakların farklı havalimanlarına inmesi, Antalya’da elektrik kesintisi yüzünden hafızası sıfırlanan barajın kapaklarının açılması ve koca meydanın sular altında kalması…

 

Basına ve kamuoyuna,

DHKP-C üyeleri Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol'un Çağlayan Adliyesi'nde Berkin Elvan'ın polis tarafından öldürülmesiyle ilgili davaya bakan savcı Mehmet Kiraz'ı rehin almasının ardından yaşanan gelişmeler, bir devlet terörü uygulamasıyla sonlandı.

Bütün Türkiye nefesini tutmuş Öcalan’ın ne diyeceğini bekliyor.

Kürt halkının özgürlüğünü kazanmaya, barışın baharını yaşamaya yakınız.

Bunun için Batı’da yaşayan ve savaşa karşı olan herkese önemli bir görev düşüyor.

Kürdistan’dan uzanan barış eline karşılık vermeli; milliyetçiliği, ırkçılığı ve ezen ulus siyasetçilerinin kibrini yenmeliyiz.

2010 yılının son ayında Tunus'ta yakılan ateş, 2011 yılının başına gelindiğinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın birçok ülkesine sıçramış, geniş kitleler köhnemiş diktatörlük rejimleri altında yaşamaya isyan ederek sokaklara çıkmıştı.

4 yıl önce bugün, Deraa'da duvarlara "Halk rejimin devrilmesini istiyor" yazan 4 çocuğun devlet güçleri tarafından tutuklanmasıyla, Suriye halkı da bu kervana katıldı.

Baas'ın reform yapması talebiyle, tamamen barışçıl bir şekilde, hatta ellerinde çiçeklerle sokağa çıkıp gösteri yapanlar, vahşi bir saldırıyla karşı karşıya kaldılar.

2013 yılının başında başlatılan çözüm süreci, on yıllardır direnen, kimliğinin tanınması için canını dişine takarak mücadele eden ve örgütlenen Kürt halkının büyük bir kazanımıydı.

Kürtleri inkâr, imha ve asimilasyon politikalarından sonuç alamayan Türkiye devleti, onun çeşitli kurumları ve hükümeti, savaş stratejisinin iflasını ilan ederek "terörist" dediklerini muhatap kabul etmek zorunda kalmıştı.

İki yıldır, AKP sürecin hızlı ilerlememesi için, Kürtlerin kazanımlarının daha düşük bir seviyede tutulması için adım atmamakta diretiyordu.

SON SAYI