Its hegemony in the region having suffered as a result, first, of its political defeats in Afghanistan and Iraq, and then of the Arab revolutions, the USA is now trying to use the widespread anger against the Islamic State to regain the initiative through the ‘core coalition’ it created at the NATO summit.

Once again, the excuse is the same: to fight against “Islamic terror”.
Turkey participated in the meeting of the coalition in Saudi Arabia, but did not sign the final resolution which says "the Islamic State is going to be destroyed everywhere in the world."
After visiting Turkey and holding talks with President Erdoğan, the Prime Minister and the Foreign Minister, John Kerry declared, "Turkey and the US will continue to fight together against all the terrorist organisations in the region, just as we have done in the past". The Pentagon announced that they had seen signs that Turkey would contribute to any joint military operation in the area.

Bölgedeki hegemonyası önce Afganistan ve Irak işgallerinde aldığı politik yenilgilerle, daha sonra Arap Baharı sürecindeki ayaklanmalarla sarsılan ABD, IŞİD'e karşı olan öfkeden faydalanarak bir kez daha inisiyatifi ele alıyor, NATO zirvesinde oluşturduğu "çekirdek koalisyon" ile bir kez daha Ortadoğu'ya dönüyor.

Gerekçe yine aynı: İslami teröre karşı mücadele.

Türkiye, koalisyonun Suudi Arabistan'daki toplantısına katıldı, fakat "IŞİD dünyanın neresinde olursa olsun yok edilecek" denilen sonuç bildirgesine imza vermedi.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Türkiye'yi ziyaret ederek Dışişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmelerden sonra, "Türkiye ve ABD'nin bölgedeki tüm terör örgütlerine karşı bugüne kadar olduğu gibi önümüzdeki süreçte de ortak mücadele edecekleri" açıklandı. Pentagon, Türkiye'nin askeri harekâta katkı sağlayacağının işaretini aldıklarını ilan etti.

Ortadoğu'da şiddetin bütün tarihi, Batı emperyalizminin müdahaleleriyle doğrudan ilişkili.

Torunlar GYO'nun Mecidiyeköy'deki rezidans inşaatında dün akşam yaşanan iş cinayetinde 10 işçi hayatını kaybetti.

Aynı şantiye, geçtiğimiz Nisan ayında da 19 yaşındaki bir işçiye mezar olmuştu.

Şirket, 15 Mayıs'ta İstanbul Tabip Odası tarafından uyarılmıştı.

Torunlar GYO, 2014 yılının ilk ayında kârını %965 artırırken, işçilerin payına yine ölüm düştü.

10 Ağustos seçimlerinde Erdoğan 21 milyon, İhsanoğlu 15,5 milyon, adayımız Selahattin Demirtaş ise 4 milyon oy aldı.

Bu sonuç, barış sürecinin ve bu sürecin gerçek sahibi olanların adayı Selahattin Demirtaş'ın zaferidir.

Öte yandan bu sonuç, bir düzineden fazla milliyetçi, ulusalcı ve faşist partinin ortak adayı İhsanoğlu'nun açık başarısızlığıyla, onu destekleyen partilerin 2014 yerel seçimlerinde aldıkları 20.6 milyon oyun 5 milyon azalmasıyla birlikte düşünüldüğünde, milliyetçi cephenin açık yenilgisi, hatta çöküşü anlamına gelmektedir.

Erdoğan ise ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayan oy oranını yakaladı ama % 51.7 oranında aldığı oy, başkanlık hevesine yolu açan, istediği gibi at koşturmasına imkan tanıyan bir oran değil.

Tüm dünya halklarının özgürlüğü için, başka bir Türkiye, başka bir Kürdistan, başka bir dünya için yıllardır mücadele eden, hayatının son anına kadar barış ve adalet mücadelesi veren, vicdani retçi Kürdistanlı komünist yoldaşımız, Özgürlük ve Sosyalizm Partisi MYK üyesi Tuncay Atmaca'yı kaybettik.

Çok değerli bir mücadele arkadaşımızı, yoldaşımızı kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Anısı ve bıraktığı direniş geleneği, özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde yaşamaya devam edecektir.

Kamuoyunun bilgisine,

Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Hatay'daki mitinginde, CHP-MHP'nin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu'nu eleştirirken, bu ismin "Sosyalist İşçi Partisi" ve "Devrimci Halk Partisi" tarafından desteklendiğini söyledi.

Başta NTV-NTVMSNBC olmak üzere bazı kaynaklarda bu bölüm aktarılırken hatalı bir şekilde partimizin adı kullanılmıştır.

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), cumhurbaşkanlığı seçimlerinde neoliberal AKP'ye ve ulusalcı-faşist CHP-MHP koalisyonuna karşı özgürlük, barış ve değişimden yana olanların sesini güçlendirmeyi hedeflemektedir.

Korsan devlet İsrail, bir kez daha Filistinlilere saldırıyor. Üç İsrailli yerleşimcinin öldürülmesi bahane edilerek başlatılan ve günlerdir devam eden hava saldırıları sonucu 77 Filistinli hayatını kaybetti.

Batı emperyalizminin müttefiki ve bölgede özgürlüklerden yana her türlü siyasi mücadelenin düşmanı olan siyonist devlet, gayrimeşru varlığını sürdürebilmek için yine imha politikalarına başvuruyor, katliam yapıyor.

"Demokratik" ülkeler ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve onların birliği AB, onlarca kişi İsrail tarafından öldürülürken, ya "Gazze'deki terörist örgütlerin roket saldırılarını" kınıyor ya da iki tarafa da "itidal" çağrısı yapıyor.

Biz ise direnen Filistin halkının yanındayız.

Ortadoğu'da adil bir barış istiyoruz.

Maden ocaklarında çalışan işçilerin can güvenliklerini koruyamayan, Soma'da 301 işçinin ölümüne yol açan AKP hükümeti, Şişecam işçilerinin grevini "genel sağlık ve milli güvenliği bozduğu" gerekçesiyle durdurdu.

Daha önce Çaykur ve THY grevini erteleyen hükümet, şimdi de Şişecam grevini erteleyerek ezilenlerin ve işçilerin değil, sermayenin yanında olduğunu bir kez daha gösterdi.

12 Eylül darbesinin failleri yargılanmasına rağmen, 12 Eylül ürünü grev yasakları işçi sınıfına karşı bir saldırı mekanizması olarak hâlâ güncelliğini sürdürmekte. Grev yasakları, işçi sınıfının toplu sözleşme ve grev hakkını fiilen ortadan kaldırıyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri için CHP ve MHP ortak adayını açıkladı. AKP ise adayını 1 Temmuz'da açıklayacak.

Erdoğan'ın cumhurbaşkanı adayı olması ihtimali üzerinden bu seçimlere olağanüstü anlamlar atfedenler, bir kez daha Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürüyor.

Aynı tutumla 30 Mart yerel seçimlerinde karşılaştık. Gizli gizli CHP'nin adaylarına, hatta Mansur Yavaş gibi faşistlere oy vermemizi telkin ettiler.

Bizler, 30 Mart seçimlerinde "Ne ırkçıya ne hırsıza" oy çağrısı yaptık.

Hırsızın ırkçı, ırkçının aynı zamanda hırsız olduğu siyasal sıkışmışlık, anti Erdoğan bir cephe kurmak isteyenlerin bizi içine girmeye zorladığı hayali bir sıkışmışlık.

Gezi Parkı direnişinin üzerinden bir yıl geçti. AKP hükümeti, kendisini yenilgiye uğratan sosyal patlamanın başlattığı krizle debelenirken, Türkiye tarihinin en kitlesel ve yaygın protesto hareketini yaratan nedenlere her geçen gün yenileri ekleniyor.

AVM ya da kışla yaptırmadık, Gezi'nin park olarak kalmasını sağladık. Hükümet bu kazanımların üzerini örtmek için parkı, tüm İstanbullulara ait olan Taksim Meydanı'nı hâlâ halka kapatıyor. Taksim yasağı son bulmalıdır. Gezi Parkı, ağaçları koruyanlara açılmalı ve normalleşmelidir.

Aradan geçen bir yıl, küresel direniş ve ayaklanmaların bir parçası olarak gelişen Gezi Parkı direnişinin ne kadar haklı olduğunu kanıtlarken, mücadelenin parkta bitmediğini ve hayatın her alanına yayıldığını da gösterdi. Gezi başlangıçtı ve Soma'dan sonra bu kavga durdurulmaz hâle geldi.

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, Soma katliamının hesabını işçi sınıfının birleşik mücadelesiyle sormak için tüm emek örgütlerine bir mektup yolladı.

Birleşen işçiler yenilmezler: Soma'nın hesabını soralım!

Acımız çok büyük ve hissettiğimiz acı kadar öfke doluyuz. Devletin resmi açıklamasına göre, 301 işçi Soma'da maden ocağında yaşamını kaybetti. Dünya işçi sınıfının, Türkiye işçi sınıfının, hepimizin başı sağolsun.

Acı haberi aldığımız andan beri biliyoruz ki, karşı karşıya olduğumuz olay bir kaza, işçilerin alnına yazılmış kaçınılmaz bir son değildi; karşı karşıya olduğumuz şey, patronların ve hükümetin vurdumduymazlığından kaynaklanan, kâr etmeye ve hep daha fazla kâr etmeye dayalı sistemin işleyişine kopmaz bir şekilde bağlı sistemli ihmallerin sonucu olan kitlesel bir cinayetti.

Bu cinayeti, milyonlarca dolarına milyonlarca dolar eklemekten başka amacı olmayan maden sahibi, iş kazalarını en aza indirecek tedbirleri almayı zorlayan uluslararası sözleşmeleri imzalamayan ve madenin denetlenmesinden sorumlu olmasına rağmen denetlemeyen hükümet birlikte işlediler.

Bu cinayetin hesabını sormak zorundayız!

Böyle bir gelişme yaşandıktan sonra, faciada doğrudan sorumluluğu bulunan siyasilerin hiçbir şey olmamış gibi görevlerinin başında kalması mümkün de değildir, kabul edilebilir de.

Bir şey yapmalıyız!

Soma'nın hesabını sormalıyız!

Soma'nın hesabını sormalıyız çünkü yeni iş cinayetleri kapıda. Hesap sorulmazsa, işçi sınıfı kendi kaderine kendisi hükmetmezse, gözü kâr ve siyasi ikbalden başka bir şey görmeyenler, işçi sınıfı için harekete geçmeyecekler.

Türkiye, gerek madenci ölümlerinde, gerekse genel olarak iş cinayetlerinde her yıl dünya birinciliğine oynuyor.

İş cinayetleri "kader" değil ve mücadele ederek ölümlerimizi engelleyebiliriz. Sadece madenlerde 46 bin işçi gece gündüz çalışmaya devam ediyor. Tüm Türkiye'de milyonlarca işçi gece gündüz demeden çalışmaya, ölmezse derin bir "oh" çekme şansını bulması karşılığında, üretim sürecinde içinde yaşadığımız tüm zenginliği üretmeye devam ediyor.

Ölümleri "kader" diyerek normalleştiren, madencilere "Fıtratınızda bu var" diyen Başbakan, patronlarla nazikçe el sıkışıyor, Soma halkına tehditler yağdırıyor. Polisler, çaresizlik ve öfke içinde gösteri düzenleyen Somalılara biber gazı sıkıyor.

Kömür madenlerini madencilere mezar yapanlar, madenci yakınlarını tekmeliyor, yumrukluyor, aşağılıyor.

Hesap sormalıyız! Soma işçisinin yalnız olmadığını göstermeliyiz.

Bir günlük grev, yapılan gösteriler, Soma işçisinin yalnız olmadığını gösterdi. Ama yeterli değil!

Bizler, bir günlük değil, kazanana kadar sürecek birleşik bir mücadelenin örgütlenmesinin, sendikaların önünde duran en önemli tarihsel adım olduğunu düşünüyoruz.

İşçi sınıfının gücü birliğinden gelir.

Sermaye sınıfı ve onların hükümetleri, gücünü bizim bölünmüşlüğümüzden alıyor.

Oysa dini inancımız, anadilimiz, cinsiyetimiz, cinsel yönelimimiz veya kimliğimiz ne olursa olsun, dünyanın dönmesini sağlayan, her şeyi üreten işçiler olarak, birçok sıkıntımız, hayattan beklentimiz ve çıkarlarımız ortak.

Birleşirsek kazanabiliriz.

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi olarak bizler, Soma katliamının sorumlularından hesap sorulması ve böylesi katliamların tekrarlanmaması için, tüm sendikaların, meslek odalarının ve diğer sınıf örgütlerinin, emekten ve özgürlükten yana olan tüm güçlerin bir araya gelerek ortak hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Emekçilerin ortak bir platformda bir araya gelmesi ve iş cinayetlerine son verilmesi, maden ocağının sahiplerinin tutuklanması, derhal yargılanması ve en ağız cezaları alması ve sürecin siyasi sorumlularının istifa etmesi için başkentte milyonlarca emekçinin katılacağı bir mitingin, böyle bir mitingi güçlendirecek, ikna edici kılacak, örgütlenme olanaklarının önünü açacak ve sokakta, işyerlerinde, okullarda ve mahallerde sürecek "İş cinayetlerine son!" kampanyasının üzerinden inşa edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu mektubu tüm emek örgütlerine yolluyor, Soma katliamının ardından harekete geçmek için ortak bir tartışma ve eylem platformunun kurulmasını öneriyoruz.

İşçi sınıfının tüm unsurlarının her düzeyde birliğinin sağlanması, kitlesel bir mücadele dalgasının önünü açacak ve hepimizi güçlendirecektir.

Birleşen işçiler yenilmezler!

DSİP Merkez Komitesi

SON SAYI