Cumhurbaşkanlığı seçimleri: Barış süreci kazandı, milliyetçi cephe çöktü! Şimdi barış zamanı!

AÇIKLAMALAR
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

10 Ağustos seçimlerinde Erdoğan 21 milyon, İhsanoğlu 15,5 milyon, adayımız Selahattin Demirtaş ise 4 milyon oy aldı.

Bu sonuç, barış sürecinin ve bu sürecin gerçek sahibi olanların adayı Selahattin Demirtaş'ın zaferidir.

Öte yandan bu sonuç, bir düzineden fazla milliyetçi, ulusalcı ve faşist partinin ortak adayı İhsanoğlu'nun açık başarısızlığıyla, onu destekleyen partilerin 2014 yerel seçimlerinde aldıkları 20.6 milyon oyun 5 milyon azalmasıyla birlikte düşünüldüğünde, milliyetçi cephenin açık yenilgisi, hatta çöküşü anlamına gelmektedir.

Erdoğan ise ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayan oy oranını yakaladı ama % 51.7 oranında aldığı oy, başkanlık hevesine yolu açan, istediği gibi at koşturmasına imkan tanıyan bir oran değil.

Abdullah Öcalan şimdi daha güçlü!

Milliyetçi cephe yalnızca çatı adayının çöküşüyle değil, aldığı her oy ırkçılığa vurulan bir darbe olan Selahattin Demirtaş'ın yükselişiyle de büyük bir darbe yedi.

Yıllardır kapatıldığı dört duvar arasında barış için, akan kanın durması için, savaş alanlarında gençlerin ölmesini engellemek ve Kürt sorununun çözümünde demokratik adımların atılmasını sağlamak için mücadele eden Abdullah Öcalan, artık müzakere sürecinde çok daha güçlü.

Artık, Abdullah Öcalan'ın barış-çözüm-özgürlük taleplerinin arkasında yaklaşık yüzde 10'luk bir halk desteği var.

Seçim sürecinde kazanan, aynı zamanda barış için mücadele eden Abdullah Öcalan olmuştur.

Ne hırsıza ne de ırkçıya!

Cumhurbaşkanlığı için adaylar belirlenmeden haftalar önce, adayımızın Selahattin Demirtaş olduğunu açıkladık. Bunun açık bir nedeni vardı: Demirtaş hem Kürt Özgürlük Hareketi'nin içinden geliyordu, bu hareketin deneylerine sahipti hem de BDP eşbaşkanlığı boyunca, Kürt Özgürlük Hareketi'yle batıda işçi sınıfı ve tüm ezilenler arasında köprü kurmayı sağlayabilecek bir perspektife ve politik üsluba sahip olduğunu kanıtlamıştı. Bu açıdan, ne yolsuzluğa bulandığı apaçık olan Erdoğan'a ve onun siyaset alanını kendi çıkarları doğrulutusunda dizayn etme çabasına mahkumduk ne de ırkçı, milliyetçi, statükocu, Ergenekoncu partilerin, köhnemiş siyasal geleneklerin ortak adayına.

Demirtaş'ın başta İstanbul olmak üzere, İzmir ve Ankara gibi illerde de HDP-BDP'nin seçmen kitlesini %25 oranında artıran kampanyası, önümüzdeki dönemde, hem güncel politik sorunlara cevap vereceğimiz mücadele başlıkları açısından hem de 2015 genel seçimlerine hazırlık açısından çok önemli bir siyasal sıçrama zemini yaratmıştır.

Büyüyen bir kitle hareketi var!

Çok sık kullanılan bir tabirle, "şimdi onlar düşünsün!".

Şimdi büyüyen bir kitle hareketi var. Büyüyen, barışı savunan, radikal taleplere sahip olan bir kitle hareketi var.

Seçimlere katılımın önceki seçimlere göre düşük olmasını "boykot" taktiğinin doğrulanması olarak anlatanların, polititik mücadelenin bu kadar keskinleştiği koşullarda seçim sandığına gidemeyecek kadar bezgin olan kesimlerin siyasi eğilimini politik bir tutum gibi sunmalarını hiç kimsenin ciddiye almayacağı çok açık.

Milliyetçi olmayan AKP karşıtlığı

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, AKP'ye karşı mücadelede kestirme bir yol olmadığını, önemli olanın güvenilir bir mücadele zemini inşa etmek olduğunu bir kez daha gösterdi. Tıpkı Demirtaş'ın yaptığı gibi, Erdoğan ve çevresinin hırsızlığını, yolsuzluğunu, son dönemde gelişen tüm adaletsizlikleri eleştirirken, CHP-MHP çizgisine taviz vermemek mümkün. CHP-MHP dört milyon oy kaybederken, HDP'nin oylarını 1 milyon seçmenle artırması, aslolanın doğru politikalar etrafında mücadele etmek olduğunu ve seçimlerin bu mücadelenin bir başka platformu olduğunu gösterdi.

Irkçılarla yapılan bir ittifak değil, doğru politikalar etrafında somut çağrılar AKP'ye karşı dirençli, demokratik, sol ve milliyetçilikle ilişkilenmeyen bir hareketin inşa edilmesini sağlayabilirdi. Selahattin Demirtaş'ın aldığı oylar tam da bu vurgumuzu doğrulamıştır. Bu kampanyayı bir başlangıç olarak görmek ve değişimi, umudu hala AKP'de ve Erdoğan'da gören işçi ve yoksul kitleleri kazanmak için çabalamak gerek. Demirtaş kampanyasını daha laik olmadığı için eleştirenler, laiklikle kemalizmi, devlet laikliğini karıştıyor. Demirtaş, laik ve özgürlükçü bir kampanyayı aynı anda sürdürdü, laikliğin doğal bir sonucu olarak tüm inanç sahiplerinin eşitliğini ve özgürlüğünü savundu.

Şimdi barış için mücadele zamanı!

Seçim sürecinde Türkiye'nin ezilen, horlanan, yok sayılan, mevki ve makam sahibi olmayan tüm emekçilerine seslenen Demirtaş'ın aldığı oylar, Türkiye'de yeni bir dönemin habercisi olmuştur. Bundan sonra, Türkiye'nin tüm halklarının ve tüm kimliklerinin, yoksul bıraktırılan ve güvencesiz, sendikasız ve güvenliksiz çalışma koşullarına mahkum edilen tüm emekçi kesimlerinin, özgürlük, demokrasi, adalet, eşitlik, barış, çevre gibi ortak değerlerin peşinden gitmesini önleyen suni kavgaların, toplumu bölen, kamplaştıran ayrımların empoze edilebilmesi kolay olmayacaktır.

Bugün her kimlikten ve inançtan 4 milyon genci, kadını, emekçiyi, işsizi, LBGTİ bireyi seçim sandığında buluşturan kampanyayı, 2015 genel seçimlerine taşımak için örgütlenmek zorundayız.

Örgütlenmek zorundayız çünkü Ermeni soykırımıyla hesaplaşmak, çevre katliamını engellemek, çözüm sürecinin Kürt halkının lehine ilerlemesini sağlamak, iş cinayetlerini, kadın cinayetlerini durdurmak, hırsızlığı, yolsuzluğu yargılamak, ırkçılığı ve milliyetçiliği daha da geriletmek için kaybedecek tek bir saniyemiz bile yok.

Bu mücadeleleri yaygınlaştırarak 2015 seçimlerine hazırlanabilirsek, 10 Ağustos'un kanıtladığı gibi, mücadelenin içinden gelişen muhalefetin ana muhalefet olmasının ve kazanmasının önünde hiçbir engel yok.

Bütün hırsıyla beraber cumurbaşkanlığı koltuğuna oturacak olan Erdoğan'ı frenleyecek ve en önemli, en kritik siyasal sorun olan Kürt sorununun barışçıl temellerde çözüm adımlarını hızlandıracak olan olan, tam da 10 Ağustos muhalefetinin siyasal yelpazenin ana gövdesi haline gelmesidir.

DSİP MK

11.08.2014

SON SAYI