7 Haziran seçimleri öncesi başkanlık için kampanya yapan Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin oylarının beşte birini kaybetmesiyle büyük bir yenilgi almıştı.

Bu mağlubiyeti hazmedemeyip, koalisyon görüşmelerini tıkadı ve ülkeyi erken seçime sürükledi.

Siyasal istikrarsızlığın derinleştiği koşullarda, Abdullah Öcalan'la aylardır görüşülmesini engelleyen devletin politikası olarak Kürt sorununda yeniden savaş başlatıldı.

Suriye'de Esad diktatörlüğünün ve IŞİD'in katliamlarından kaçıp Türkiye'ye sığınan, burada ise AKP hükümetinin ırkçılık, yoksulluk ve sefalete mahkûm ettiği mülteciler, insanca bir yaşam için ölümü göze alarak Avrupa'ya kaçmaya çalışıyor.

Ege'yi botlarla geçmeye çalışan 34 Suriyeli dün Didim açıklarında, 24 kişi bugün Datça açıklarında can verdi.

Bugün Edirne'de "Sınırlar açılsın" eylemi yapmak isteyen mülteciler polis tarafından engelleniyor. Edirne'ye giden yollarda polis ve jandarma tarafından ablukaya alınan Suriyeliler, zorla İstanbul'a geri döndürülmek isteniyor. Birçoğu devlet güçleri tarafından darp ediliyor. Polis, otogardan sınır kapısına yürüyüşe izin vermiyor.

AKP'nin çözüm sürecini durdurarak savaşı yeniden başlatması sonucu çatışmalar ve ölümler tırmanırken, Cizre'de devlet güçleri sivilleri vurarak, seçilmiş HDP'li milletvekillerini ve bakanları ilçeye sokmayarak katliam ve baskı geleneğinin devam ettiğini gösterdiler.

Kürt sorununda bir asırdır denenmiş, başarılı olamamış, son 30 yılda 50 bin kişinin ölümüne mal olarak iflas etmiş politikalar, bir kez daha "çözüm" olarak ortaya koyuluyor.

Milliyetçi ve ırkçı grupların günlerdir sokaklarda estirdiği terör sonucunda HDP büroları yüzlerce yerde saldırıya uğradı. TBMM'deki üçüncü büyük partinin genel merkezi yakılmak istendi.

AKP'nin savaş politikaları, hem çözüm umudunun rafa kaldırılması ve Kürdistan'ın birçok yerinde sivillerin devlet tarafından öldürülmesiyle hem de Batı'da gerek HDP'nin gerek tüm Kürtlerin bir kez daha ırkçı saldırılarla karşı karşıya kalmasıyla sonuçlandı.

Saldırılara uygun zemini hazırlayanlardan Tayyip Erdoğan "sağduyu" çağrısı yaptı, Davutoğlu ise "kamu düzeninin bozulmasının kabul edilemeyeceğini" söyledi.

The Revolutionary Socialist Workers Party have produced a statement regarding the continuing clashes, the increasing deaths and the attacks in the east aimed at the Kurds.

The statement says:

Every day the grave consequences of the imposed deadlock and war that is rejected by the majority of people and which has been attempted by the state for decades and hasn't worked, are increasing.

The price for the war, that Erdoğan started, was fanned by Bahçeli and supported by the CHP, is being paid with the lives of the children of Turkish and Kurdish workers.

While east of the Euphrates civilians are being slaughtered in this dirty war, in the west, construction workers and seasonal agricultural workers are coming under attack.

On yıllar boyunca devlet tarafından denenmiş, başarısız olmuş, iflası kabul edilmiş, halkın çoğunluğunun reddettiği savaşın ve çözümsüzlüğün dayatılmasının vahim sonuçları her geçen gün artıyor.

Erdoğan’ın başlattığı, Bahçeli’nin körüklediği, CHP’nin destek verdiği bu savaşın faturasını Türk ve Kürt emekçilerinin çocukları hayatlarıyla ödüyor.

Fırat'ın doğusunda siviller bu kirli savaşta katledilirken, batısında inşaatlarda, tarlalarda çalışan mevsimlik işçiler saldırıya uğruyor.

Türkiye hükümeti, İncirlik Üssü'nün kullanıma açılması ve Kandil'de PKK'nin bombalanmasına yönelik ABD ile vardığı uzlaşmanın sonucunda, IŞİD karşıtı emperyalist koalisyona katılarak Suriye'yi bombalamaya başladı.

Bu anlaşma dahilinde ABD ile AKP'nin ortak hareket ederek, o bölgedeki kimi gruplara havadan destek vererek, Suriye'nin kuzeyinde "IŞİD'den arındırılmış bölge" oluşturmaya çalışacakları biliniyor.

Biz, Türkiyeli ve Suriyeli sosyalistler olarak; ister IŞİD'e, ister Esad'a, ister PKK'ye karşı olduğu iddia edilsin, Suriye'ye tüm dış güçlerin askeri ve siyasi müdahalelerini reddediyoruz.

AKP'nin çözüm sürecini durdurarak başlattığı savaş haftalardır devam ediyor. Çatışmalarda ölenlerin sayısı 100'ü aştı.

Varto, Şemdinli, Silvan... Birçok yerde devlet güçleri katliam girişimlerinde bulunuyor. Bölgedeki ilçelere telefonla ulaşılamıyor, aktarılan görüntülerde ise korkunç bir vahşet var.

Savaşın efendileri Kürtlerin yaşadıkları yerlerde "özel güvenlik bölgeleri" ilan ederken, halk keskin nişancıların saldırılarından korunmak için sokaklara çarşaflar geriyor.

Çözüm sürecini Kürt halkının haklarının tanınması için atılması gereken demokratik adımlar değil ‘silah bıraktırmaktan’, ‘güvenlikçi’ politikalardan, devleti güçlendirmekten ibaret sananlar günlerdir savaş tam tamları çalıyor. Suruç’taki alçakça katliama karşı oluşan toplumsal tepkiye ve barış kararlılığına kulaklarını tıkayan savaş yanlıları barış sürecini ezdi geçti.

Suruç'taki katliamda yaşamını yitirenleri saygıyla anıyoruz. Ailelerine, arkadaşlarına, Türkiye halklarına başsağlığı diliyoruz. Katledilen gençlerin anısı mücadelemizde yaşayacak.

Bombanın sahipleri insanlık suçu işledi. Diyarbakır'da HDP mitingine saldırının ardından, Suruç'taki katliam, Türkiye'de ve Ortadoğu'da kalıcı barış çabalarını bozmayı hedefliyor. Başaramayacaklar! Barış, özgürlük, eşit kardeşlik diyenler mutlaka kazanacak.

Dünyanın her yerinde protestoların patlak verdiği, neredeyse her ay bir ülkenin kitlesel bir hareket tarafından altüst edildiği, direniş ve mücadele ile dolu bir dönemde yaşıyoruz. Bu mücadele dalgasına Ermenistan halkı da katıldı.

Ermeniler de tıpkı Ortadoğu başkentleri gibi, tıpkı Gezi gibi, tıpkı Brezilya'daki gösteriler gibi, İspanya'da meydanları ABD'de Wall Street'i işgal edenler gibi, Hong Kong'daki sarı şemsiyeliler gibi, Şili'de parasız eğitim isteyenler gibi, New York'ta iklim için yürüyenler gibi, Yunanistan'da genel grevlerle hayatı durduran işçiler gibi, hükümetlerine karşı ayaklandılar.

SON SAYI