Roboski izlenimleri: 'Faillerin bulunmasını ve cezalandırılmasını istiyoruz'

ROBOSKİ: ÖZÜR DİLENSİN
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

Uludere katliamının üzerinden 6 ay geçti. Çocuk, genç 34 yoksul köylüyü bombardımanla katledenler hala açığa çıkarılmadığı gibi katliamı meşrulaştırma girişimleri de sürüyor. Arife Köse, Roboski köyüne giderek katliamdan sağ kurtulanlar ve yakınlarını kaybedenlerle konuştu.

Batı'da 'Uludere katliamı' olarak bilinen olayın gerçekleştiği Roboski köyüne gitmek için zaman zaman burnunuzun ucunu bile göremediğiniz virajlı yollardan ve en az üç askeri arama noktasından geçmeniz gerekiyor. Uludere aslında ilçenin adı. Katliamın gerçekleştiği yer ise Roboski (Ortasu) köyü. Burada her köyde, her yerleşim yerinde mutlaka bir askeri birlik, tabur ya da tümen var. Roboski köyündeki karargah köyü tepeden görüyor. Her yerin gözlem noktaları ve karakollarla çevrili olduğu bu yerde askerin, değil sınır ticareti yapmaya gidenleri, bir evden diğer eve misafirliğe gidenleri bile görmemesi mümkün değil.

Karakol uyarıları dinlemedi

Bombalamada oğlunu kaybeden 53 yaşındaki Süleyman Encü güçlükle anlatıyor o geceyi, "Askerin yolu kestiği haberi geldi ama biz her zamanki gibi olacağını, bir saat sonra serbest bırakılacaklarını sandık" diyor. Ancak uçak ve hemen ardından bomba seslerini duyar duymaz yola çıkmışlar köyden. Köyle sınırın arasında iki saatlik bir mesafe var, onlar iki saatlik yolu bir saatte almışlar. İlk iki bombalama arka arkaya gerçekleşmiş. Süleyman Encü saatlerce oğlunun cesedini bulmaya çalışmış enkaz içinde. "Sabaha kadar ellerimizle enkazı kazıdık. Devletin helikopteri, ambulansı neredeydi?" diye soruyor öfkeyle. İlk bomba atılır atılmaz ölenlerden Muhammed Encü'nün babası Ubeydullah Encü hemen karakolu arayıp bombalamayı durdurmalarını, onların çocukları olduğunu söylemesine rağmen üçüncü bomba atılmış. İşte köylülerin aklında bu olayın bilinçli yapıldığına dair ilk soru işareti bu andan başlıyor. "Birinci ve ikinci bomba arka arkaya atıldı. Ancak ikinci bomba ile üçüncü bomba arasında kırkbeş dakika vardı. Biz karakolu arayıp onlara oradakilerin bizim çocuklarımız olduğunu söyledik. Eğer üçüncü bomba atılmasaydı şu anda en azından 14 kişi sağ olacaktı" diyorlar.

Hasan Yürek: 'Zaten teslim olacaktık'

Aslında 28 Aralık'ta 38 kişi gitmiş sınır ticareti yapmaya. Olaydan dört kişi sağ kurtulmuş. Servet Encü katliamdan sonra devletten aldığı tehditler yüzünden Kürdistan Özerk Bölgesi'ne göç etmiş. Diğer iki kişi olay hakkında konuşmak istemedi. Bizimle konuşmayı kabul eden ve olaydan ağır yaralı olarak kurtulan 18 yaşındaki Hasan Ürek ise şunları anlattı: "Ben 8 senedir, yani 10 yaşımdan beri kaçağa gidiyorum. O gün (28 Aralık 2011) öğleden sonra saat dört gibi yola çıktık. Sınırdan geçerken saat beş-beş buçuk gibi Heron sesini duyduk, ama yolumuza devam ettik. Çünkü Heron her zaman oluyor zaten, normal bir şey. Ama bu sefer sesi daha gürültülüydü, daha büyüktü. Ama biz yine de yolumuza devam ettik. Sınırdan geçtik. Yükümüzü aldık, katırlara yükledik. Akşam yedi civarında yola çıktık. Saat dokuz gibi sınır noktasına geldik. Uçak seslerini duyduk" diyor. Ürek şöyle devam ediyor, "Askerlerle aramızda iki kilometre vardı. Askerler işaret fişeği attı bizi görünce. Biz de durduk, bazılarımızın karnı acıkmıştı. Askerin her zamanki gibi yolu kestiğini düşündük. Bazılarımız köydeki akrabalarımızı aramaya başladık, askerler yolumuzu kestiği için ne yapacağımızı danışmak istedik. Ama biz zaten teslim olacaktık. Başka ne yapabilirdik ki zaten... Ancak askerlerin bizi görmesiyle bombaların üzerimize yağmaya başlaması arasında sadece on beş dakika zaman geçti. Bizim askerlerin yanına gidip derdimizi anlatacak fırsatımız bile olmadı. İlk bomba düşer düşmez ben bayılmışım zaten. Hiçbir şey hatırlamıyorum, gözümü 11 gün sonra hastanede açtım. Bütün olup bitenleri de bir ay sonra öğrendim". Ürek'in şu anda bir kulağında yüzde otuz, diğer kulağında yüzde yetmiş duyma kaybı var. Tedavisi hala devam ediyor. Ürek'e ne istediğini sorduğumuzda tek bir cevap veriyor, "sadece faillerin bulunmasını ve cezalandırılmasını istiyorum."

Ali Encü: 'Sabaha kadar hiçbir yardım gelmedi'

Bombalama gece dokuz buçukta gerçekleşmiş. Saat on buçukta olay yerinde olan Ali Encü gördükleri manzarayı şöyle anlattı, "Yaralılar vardı, herkes ölmemişti. Yaralıları taşımaya çalıştık ama yeterince hızlı hareket edemiyorduk. Hangi yaralıya müdahale edeceğimizi şaşırdık. Ben ambulansı aradım bir an önce gelmesi için ama kimse cevap vermedi. Gece on buçuktan sabah saat altıya kadar cesetlerin parçalarını topladık. Sabaha kadara hiçbir ambulans, kurtarma aracı ya da uçak gelmedi. Ceset parçalarının kimini çuvala koyduk, kimini battaniyelerin içinde taşıdık. Bombalamadan sonra cesetlerin üzerine düşen enkazı ellerimizle, yardıma gelenlerin getirdiği kazma ve küreklerle kaldırdık. Birçok parça hala orada kaldı. Yardıma gelenlerin çoğu gördükleri manzaraya dayanamayıp geri döndüler. Akıllarını yitirmekten korktular. Sabaha karşı keşif uçakları eldi ve tepemizde uçtu. Biz oradan ayrıldıktan sonra uçaklar gelip kaçaktan kalan malzemeleri topladılar ve yaktılar".".

Roboski açık cezaevine dönmüş

Katliamdan sonra üç gün boyunca devletin en üstünden en yereline kadar hiçbir yöneticisinden ses çıkmamış ve bu da bölge halkının büyük bir öfke duymasına neden olmuş. Üç gün kimseden ses çıkmayınca sonrasında hiçbir yetkilinin köye gelmesini istememiş halk. Ferit Encü, "ben başbakanın hemen daha ilk gün bir açıklama yapmasını ve gelip cenazeye katılmasını beklerdim. Madem bu bilerek yapılan bir şey değil, bir operasyon kazasıydı o zaman neden üç gün boyunca sustular? Gerçi susmaları daha iyiymiş, çünkü her konuştuklarında bizi öldürmeye devam ediyorlar" diyor. Kaymakamın gelmesini istemediklerini söylemelerine rağmen kaymakam Naif Yavuz haber vermeden taziye çadırına gelmeye ve bu da yetmezmiş gibi ölen 34 gencin resimlerinin olduğu pankartın indirilmesini istemeye kalkınca halkın öfkesine maruz kalmış. Kendisi de üç kez gözaltına alınan Ferit Encü'nün anlattıklarına göre bu olaydan sonra köy halkına dava açılmış, on sekiz kişi ifade vermeye çağırılmış. Ancak insanlar ifade vermeye gitmeye korkuyorlar, çünkü daha önce aynı olay nedeniyle sadece ifade vermeye giden dört kişi (Cabbar Yılmaz, Ferdi Anma, Fırsat Kaya, Mehmet Altürk) tutuklanmış. Yetmiş kişilik bir listeden bahsediliyor ancak dava gizlilik içinde yürütüldüğü için bu listede kimlerin isimleri olduğu bilinmiyor, bu nedenle de özellikle gençler köyden dışarı çıkmaya korkuyorlar. Çünkü eğer çıkışta yapılan aramalarda isimleri listede çıkarsa tutuklanacaklarını düşünüyorlar.

Failler bulununcaya kadar tazminat almayacaklar

Devlet, olaydan hemen bir hafta sonra ölen her kişi başına 23 bin TL tazminat teklif etmiş. Bunun üzerine Başbakanlık Fonu'ndan 100 bin TL daha vereceğini söylemiş. Ferit Encü bunu, "aslında size 23 bin TL versek yeter ama bakın biz 100 bin TL daha veriyoruz" şeklinde yorumladıklarını söylüyor. Halk, failler bulunmadan, tek bir sorumlu bile görevden alınmadan devletin hemen para teklif etmesine daha da öfkelenmiş. Ferit Encü, "bizim canlarımıza değer biçmek devletin haddine mi düşmüş?" diye soruyor ve ekliyor, "failler bulunup yargı önüne çıkarılmadan tek bir kuruş bile almayacağız"

'Devlet bize bunu yaparsa biz de gideriz'

Olaydan sağ kurtulan Servet Encü, ifadesini değiştirmesi yönünde devletten aldığı tehditlerden dolayı kendisi ve ailesi için can güvenliğinin kalmadığını düşündüğü için, Bedel Encü de kaymakam olayından sonra korktuğu için Kürdistan Özer Bölgesi'ne göç etmiş. Ferhat Encü, meclis komisyonun raporunu beklediklerini, eğer komisyondan faillere ilişkin bir sonuç çıkmazsa devleti protesto etmek için toplu halde bütün ailelerin Kuzey Irak'a göç edeceklerini söylüyor. "Eğer devlet bizi öldürür ve bunun sorumlularını bulmazsa o zaman bizim burada yaşamamızın hiçbir anlamı yok" diyor.

'Erdoğan katildir, Serhat'ı öldürdü'

Süleyman Encü ile konuşurken dört yaşındaki Filiz yanıma yaklaşıp kulağıma fısıldıyor, "ben Erdoğan'ı hiç sevmiyorum, çünkü o katildir, Serhat'ı öldürdü" diyor. Erdoğan farkında mı bilmiyorum ama burada kendisinin katil olduğunu düşünen bir kuşak yetişiyor. Devlet sadece attığı bombayla değil, her günkü açıklamalarıyla Roboski halkını öldürmeye devam ediyor. Ve doğal olarak herkes soruyor, "madem bir kazaydı neden devlet hala bizi öldürmeye devam ediyor?"

"Bu savaş olmasaydı Roboski katliamı olmazdı"

Ferhat Encü, Roboski katliamının 30 yıldan beri süren bu savaşın bir sonucu olduğunu, eğer savaş olmasaydı Roboski katliamının da gerçekleşmeyeceğini söylüyor. Encü, "Başbakan çıkıp "artık anneler ağlamayacak" dedi ama şimdi daha çok anne ağlıyor. Biz Roboski katliamının son olmasını, bir daha başka annelerin bu tür acılar yaşamamasını istiyoruz. Bizim bunun peşini bırakmamamızın en büyük nedeni budur. Eğer Roboski katliamının failleri bulunursa bir daha kimse böyle katliamlar yapmaya cesaret edemez. Biz, bu katliamları yapanların devletin en üst düzeyindeki kişiler olduğunu biliyoruz. Eğer devlet kendisini sorgulayıp yüzleşirse, Roboski katliamı ile yüzleşirse, herkes devletin en üst kademesinin bile artık yargı önüne çıkarılabileceğini görecektir ve bir daha böyle bir şey yapmaya cesaret edemeyecektir. Ama devlet şimdi bu katliamları yapanları korumaya alırsa yarın öbür gün başka yerde bir katliam gerçekleştiğinde kimse bunun hesabını soramayacaktır. Biz aslında devletin Kürt sorununa yönelik bakış açısının bu katliam ile birlikte değişmesini istiyoruz. Ancak devlet bu katliamın üzerini örtmek için elinden geleni yapıyor" diyor.

Onlar bu işin peşini bırakmamaya çok kararlı. Ya failler bulunacak ya da hepsi bu ülkeden gidecekler. Peki, kendi vatandaşını kendi topraklarında güvenli bir şekilde yaşamasını sağlamayan devlet sadece beyaz Türklerin değil, bu topraklarda yaşayan bütün halkların devleti olduğunu hangi yüzle iddia edebilecek o zaman?

Arife Köse

(marksist.org)

SON SAYI