Bir haftadır cumhuriyetin ilanının hangi kapsamda kutlanacağıyla ilgili gergin bir biçimde süren tartışma, Ankara’daki yürüyüşçülere polisin gaz bombası atmasıyla zirveye ulaştı.

"Kim, hangi çelengi hangi yönetmeliğe göre nereye bırakabilir?" gibi tartışmalar, devletin her alanda müdahale etme yönündeki baskıcı tutumunun ulaştığı boyutu gösteriyor.

Hükümet stadyumlarda bayram gösterileri düzenler, askeri törenler yaparken; Cumhurbaşkanı askerleri Çankaya’da ağırlar, devlet zirvesinde protokollerle kutlamalar yapılırken ve bu kutlamalarda da militarist bir zihniyet açığa çıkarken, sokakta insanların yürüyüşlerle, gösterilerle istediği bayramı istediği gibi kutlamasının engellenmesi tam bir iki yüzlülüktür.

Hükümetin açlık grevi yapan Kürt mahpuslara karşı tutumu kaygı vericidir.

Adalet Bakanlığı’nın iddialarının aksine, bugün açlık grevinde 42. güne giren birçok mahpus ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır.

Ölüme giden kritik eşiğe gelinmiştir ve boşa harcanan her dakika açlık grevindeki yüzlerce insanı ölüme terk etmek demektir.

Suriye’den açılan top ateşinin Şanlıurfa, Akçakale’de can almasından sonra Türkiye de Suriye’yi topa tuttu ve bir savaş atmosferi gündeme hâkim oldu. Meclis gizli oturumda Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi için yetki veren tezkereyi tartışıyor.

Savaşa ve tezkereye karşıyız.

Basın açıklaması: Habertürk önü, Abdülhakhamit Cad. No:25 Beyoğlu-Taksim - 2 Ekim Salı 12.30’da

Van'ın Yukarı Bakraçlı köyünde bulunan ve Yedi Kilise (Varaka Surp Hac Vank) olarak anılan kilisenin restorasyon işlemlerinin tapuya takılması üzerine yapılan araştırmada, kilisenin Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’nın dedesine ait olduğu ortaya çıktı.

Edindiği kanlı miras ortaya çıktıktan sonra Altaylı, Yedi Kilise’yi “gerekirse satabileceğini” söyledi ve ekledi: “O köy de bize ait”.

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner “Teröre karşı 1 milyon kişi yürüsün” dedi.

“Teröre karşı milli mutabakat” çağrısı yapan TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in bu önerisi, sadece patronlar tarafından desteklenmişti.

Kürtleri dışarıda bırakan girişimler, Kürt sorununun çözümüne ve barışa hizmet etmez.

Kürtleri dışlayan politikalar, savaşı körüklemekten ve daha fazla insanın ölmesinden başka bir sonuç yaratmaz.

Balyoz darbe girişiminin sorumlularının yargılandığı davada, darbe planı yapan üç kuvvet komutanı müebbet ceza yedi. Eksik darbe teşebbüsünden cezaları 20 yıla düşürüldü. Birçok komutan darbecilikten ceza yedi. O eksik darbe teşebbüsü tamamlanmış olsa, birçok insan ölecek, Türkiye yeniden işkenceler, idamlar, onbinler hâlinde tutuklamalar döneminden geçecekti.

Bu mahkemenin sonucu darbelere, darbe girişimcilerine ve Ergenekon çetesine karşı birleşik bir mücadelenin zaferi, halkın kazanımıdır. Önce “yargılanamaz” dediler! Suç duyurularında bulunduk. Yargılanmaya başladılar. Sonra “Bu mahkeme bir oyun” dediler. Mahkeme sonuçlandı; “oyun” diyenler açısından sonu kötü biten bir oyun oldu.

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık'ın oğlu Sidar Sakık'ın dün gece elim bir şekilde hayatını kaybettiğini üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi olarak, Sakık ailesine, sevenlerine ve bütün BDP camiasına baş sağlığı ve sabır diliyoruz.

Sidar Sakık'ın ölümü vesilesiyle sosyal medyada dile getirilen ırkçı nefret söylemlerini kınıyor, tüm kalbimizle ve dayanışma duygularımızla Sakık ailesinin ve sevenlerinin yanlarında olduğumuzu ifade etmek istiyoruz.

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi
Genel Başkanı

Doğan Tarkan

12 Eylül darbesi yargılanıyor. 28 Şubat yargılanıyor. 2003’ten bu yana gerçekleşen başarısız darbe girişimleri yargılanıyor. Bunlar demokrasi mücadelesinin, “bir daha asla” diyen emekçilerin kazanımıdır.

12 Eylül referandumunda “yetmez ama evet” oylarıyla bu kazanımların önünü açtık. Bir kapı araladık. Aralanan bu kapıdan ilerleyen toplumsal muhalefet, bugün gerçek demokrasi istiyor. Sınırsız düşünce, örgütlenme ve eylem özgürlüğünü kazanıncaya, 12 Eylül zihniyetini kazıyıp atıncaya kadar mücadeleye devam!

AKP, CHP ve MHP’nin, 3 milyona yakın seçmenin oylarıyla meclise giden BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırma girişimi hız kazandı.

Sürekli yargının bağımsızlığından bahseden Başbakan, konu BDP olunca yargıçlara talimat verdiklerini söylemekten çekinmeyerek mecliste de “gereğini” yapacaklarını ekledi.

Bu, çok tehlikeli bir girişimdir. 1994’te BDP’nin öncüllerinden DEP’in milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ve ardından tutuklanmalarının bedelini, çözümsüzlükle geçen 18 yıl boyunca Türkiye halkları ödemişti.

DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan, tüm dünyada 21 Eylül kabul edilmesine rağmen, yalnızca Türkiye'de ve onun kuzey Kıbrıs'ı işgaliyle oluşturulan kukla devlet KKTC'de barış gününün 1 Eylül'de kutlanmasını eleştirdi. 2. Dünya Savaşı sonrasında Doğu Almanya başta olmak üzere Doğu Bloku ülkelerinin, Polonya işgalinin ayıbını örtmek için barış gününü bu tarihte kutlamaya başladığını hatırlatan Tarkan, "Türkiye’de 1 Eylül’de de elbette barış gösterileri yapılabilir. Kürt savaşı nedeniyle Türkiye’de hemen her gün barış gösterisi yapılsa yeridir ama; 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak anmak tamamen yanlıştır. 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak anmak -özellikle de solda- sadece milliyetçiliğin ve Stalinciliğin göstergesidir" dedi.

29. Kürt isyanı bundan tam 28 yıl önce bugün başladı. Geçen onca zamana, dökülen kana, kirli savaşa harcanan devasa ekonomik kaynaklara rağmen, devlet, Kürtlere karşı tutumunu değiştirmemekte ısrar ediyor.

Kürtlerin özgürlüğü tanınmadan bu isyan bitmez. Devlet tutum değiştirmeli, Kürtlerin eşit haklarını ve kimliklerini tanımalıdır.

Malatya’da Alevilere yapılan saldırı ve linç girişimini kınıyoruz. Olayın faillerinin bir an önce yargılanmasını, saldırıya uğrayan aileyi beldeden kovmaya kalkan belediye başkanının görevden alınmasını, saldırganlara müdahale etmeyen polis ve jandarma hakkında derhal soruşturma başlatılmasını istiyoruz.

Alevilere yönelik baskı ve saldırılar, rejimin değişmeyen politikasıdır.

Ergenekon ve darbeci generaller, Sünni-Alevi çatışması planlarını hayata geçirmeye çalışırken, ülkücü faşistler 70’lerden beri linç girişimlerini sürdürmektedir.

Alevi halkının taleplerini karşılamayan AKP hükümeti ve devlet, cemevlerine özgürlük tanımamaktadır. Yargı ve resmi Sünniliğin temsilcisi Diyanet, cemevlerinin ibadethane olmadığını söyleme cüretini kendilerinde bulmaktadır.

SON SAYI