Ezilenlerin kürsüsü

ALTÜST
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

Ozan Tekin

Devrimci marksistler, kapitalizmi yıkabilecek ve daha özgür, daha demokratik, daha adil bir dünyayı kurabilecek tek gücün işçi sınıfı olduğunda ısrar eder.

Kapitalizm, milyonlarca sıradan insanın katıldığı üretim sürecinin, küçük bir sermaye sınıfı tarafından denetlendiği bir sistemdir. Üretim araçlarının sahibi olan azınlık, çalışan sınıfların ürettiği değerin bir kısmına el koyarak kâr eder ve elde ettiği bu değeri tekrar yatırıma dönüştürerek üretimini artırmaya, sermayesini büyütmeye çalışır. Çalışanlarla patronlar arasında işyerindeki bu üretim ilişkisi, kapitalizmi hergün yeniden üretir. Bu yüzden, bu sömürü bağını kopartabilecek ve işleri tersine çevirebilecek tek güç, işyerindeki günlük faaliyetiyle patronların kârını ve üretim süreci üzerindeki kontrolünü yeniden üreten işçi sınıfıdır.

Proletaryayı potansiyel olarak devrimci bir sınıf hâline getiren, en çok sömürülen, en yoksul sınıf olması değil, toplumun somut koşullarıdır. Bir işçinin, yaşamak için, sermaye sahibi olan sınıfa satabileceği emek gücünden başka hiçbir şeyi yoktur. Marx, bu yüzden, işçi sınıfının mülksüzleştirilmiş bir toplumsal güç olduğunu ve proletaryanın “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmadığını” ama “kazanacağı bir dünya” olduğunu söyler. İşçilerin koruyabilecekleri ayrıcalıkları yoktur.

Bunun yanı sıra, işçi sınıfı, üretim sürecinin maddi koşulları gereği kapitalizm altında kolektif davranma yeteneğine sahip bir topluluk olarak şekillenir. Yüzlerce, binlerce işçi aynı fabrikada ortak üretim yapar. Kapitalist toplumun maddî koşulları, bu sınıfı birlikte üreten, aynı koşullarda yaşayan, egemen sınıfın dayatmaları dışında rekabet etmeyen, sömürmeyen, eşitlikçi bir sınıf olarak ortaya koyar.

Egemen fikirlerden kopuş

Olağan dönemlerde genellikle egemen sınıf partilerine, AKP’ye, CHP’ye veya MHP’ye oy veren, milliyetçilik, cinsiyetçilik veya homofobi gibi bu toplumun bütün çarpıklıklarını taşıyan bireylerden oluşan bu toplumsal güç, bizzat yukarıdaki özellikleri sebebiyle potansiyel olarak devrimcidir. Peki bu potansiyel nasıl harekete geçer? İşçi sınıfı, mevcut üretim ilişkilerini parçalayıp daha eşit, özgür bir dünyayı nasıl kurabilir?

Komünist Manifesto, “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” çağrısıyla biter. İşçi sınıfı, kapitalist egemen sınıfa göre toplumun ezici çoğunluğunu oluşturduğuna göre, bu sınıfın hükmettiği sömürü düzenine karşı ancak birlikte hareket ettiği takdirde başarıya ulaşabilir. Bunun için öncelikle, çalışan sınıfların kendi içindeki yapay ayrımların giderilmesi gerekir.

Marx, “Bir toplumda egemen olan fikirler, egemen sınıfın fikirleridir” der. Gerçekten de, burjuvazi, elinde olan bütün entelektüel üretim araçlarını kullanarak, sınıfı milliyetler, cinsiyetler veya cinsel yönelimler temelinde bölmek ister.

İşçi sınıfı, bu bölünmüşlüklerini, ancak patronlara karşı ortak bir mücadeleye giriştiğinde giderebilir. Egemen sınıf fikirlerinin etkisi mücadele içinde kırılır. Bir fabrika işgal edildiğinde, Türk işçiler yanı başlarındaki Kürt işçilerle ortak bir direniş sergilediklerini, çıkarlarının sınıfsal olarak Türk bir patronla değil, Kürt bir işçiyle ortaklaştığını görür.  Ellerinde Türk bayraklarıyla Ankara’ya geniş kitleler hâlinde yürüyen işçiler, polis kendilerini yürütmemek istediğinde, bayrakların sopalarıyla o devletin polisiyle çatışır. Bayrak “ulusal” anlamını yitirir, sadece sopasıyla sınıf mücadelesinin bir aracı hâline gelir.

Ya da örneğin, İngiltere’deki 1984-1985 Madenciler Grevi’nde, tamamı erkeklerden oluşan maden işçilerinin eşleri, ülkenin dört bir yanını dolaşarak grevdeki işçilerle dayanışmayı örgütlemiştir. Kadınların kendi mücadelelerine verdiği bu destek, erkek işçiler arasında cinsiyetçi fikirlerin popülerliğini yitirmesine neden olur. Kadın işçilerle erkek işçilerin birleşik mücadelesi, erkek işçileri egemen sınıf fikirlerinden koparır.

19. yüzyılın sonlarında, Çarlık Rusyası, anti-semitizmin yeşerdiği, Yahudi pogromlarına şahit olunan bir ülkeydi. İşçilerin mücadelesi bunu tamamen değiştirdi. 1905 ve 1917 devrimlerinde Petersburg Sovyeti Başkanı, bir Yahudi olan Lev Troçki’ydi. Çarlık döneminde kadınların yoğun bir baskı altında olduğu ülkede, 1917 Ekim’inde işçiler iktidarı aldıklarında, cinsiyetçiliği üreten her şey kanun yoluyla yasaklandı; kadınların kapitalist toplumda yapmak zorunda bırakıldığı tüm işler toplumsallaştırıldı.

Ya diğer ezilenler?

Bütün bunlar, sosyalistlerin elbette yalnızca fabrikalarda veya işyerlerinde verilen mücadelelerle ilgilenecekleri, siyasî gelişmelere kayıtsız kalacakları anlamına gelmez. Lenin, proletaryanın mücadelesinden bahsetmenin yanında, sürekli olarak “tüm diğer demokrasi mücadeleleri”, “diğer demokratik mücadeleler” gibi kavramlar kullanır. Çünkü Lenin, sosyalistlerin sendika sekreteri gibi düşünemeyeceğini, tüm ezilenlerin mevcut sisteme karşı tepkilerini ve mücadelelerini birleştirmeleri gerektiğini düşünüyor. Bu yüzden “Ezilenlerin kürsüsü olmalıyız” der.

Bu yüzden, sosyalizmi sadece “ekmek” kavgasına indirgeyen ekonomistlerin “sınıf mücadelesi” dışında saydığı siyasî mücadeleler, işçi sınıfı arasında egemen olan çarpık fikirlerin geriletilmesine ve işçilerin birliğinin sağlanmasına katkıda bulundukları için sınıf mücadelesinin birer parçasıdır.

Kürt özgürlük mücadelesi, Kürt sorununda çözümün konuşulduğu bugünkü aşamaya gelinmesini sağladı. Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından “Hepimiz Ermeniyiz” diye yürüyen yüz binler, Türk milliyetçiliğinin geriletilmesinde büyük rol oynadı.

Sosyalistler ve işçi sınıfı

Sosyalistler, işçi sınıfının egemen sınıfın fikirlerinden kopmuş, en mücadeleci, en direngen kanadıdır. Sosyalistlerden oluşan devrimci bir parti, işçi sınıfının ve ezilenlerin verdikleri tüm mücadelelerin içinde yer alır, bu mücadelelerin başarıya ulaşmasını ve yayılmasını sağlamaya çalışır, farklı mücadeleler arasında bağlar kurar, verilen mücadelenin kapitalizme karşı olduğunun propagandasını yapar ve bütün bu mücadelelerin içindeki en ileri aktivistleri örgütlemeye çalışır.

Devrimcilerin görevi, Türkiye solunda sıkça iddia edildiği gibi “devrim yapmak” değildir. Sosyalistler, işçi sınıfının tüm mücadele birikiminin hafızasını taşır, bunlardan çıkan derslerle gelecek mücadelelerin şekillenmesine yardımcı olur. İşçi sınıfı saflarındaki bölünmüşlüklerin giderilmesini ve birleşik mücadele edilmesini, çalışan sınıfların çoğunluğunun sosyalist fikirlere kazanılmasını sağlamaya çalışırlar.

AltÜst - Sayı 1

SON SAYI