(Arşiv) Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük eylemi: 15-16 Haziran

MARKSİST.ORG
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

Tüm işçi eylemleri arasında 15-16 Haziran’ın büyük bir önemi vardı ve Türkiye sınıflar mücadelesinin en büyük eylemiydi.

1960’ta sanayi üretiminin yüzde 55’i fabrikalarda yapılmaya başlandı. İşçi sınıfının da yüzde 30’u bu fabrikalarda çalışıyordu. Fabrikaların sayısı 540’a ulaşmıştı. Bunların 300’ü özel sektöre aitti. 1964 yılında 20 ila 100 arasında işçi çalıştıran sanayi kuruluşlarının sayısı 1200’e ulaşmıştı. 1970’e gelindiğinde ise fabrikaların sayısı 1160 olmuştu. Bu fabrikalar toplam sanayi üretiminin yüzde 73.7’sini gerçekleştiriyorlardı. Toplam işçilerin yüzde 46.4’ü de bu 1160 fabrikada çalışıyordu. 1160 fabrikanın 800’ü özel sektöre aitti. Kısacası 1960’lı yıllarda özel sektör ve büyük sanayi hızla büyümüştü. 1970’te İstanbul’da 1 milyon işçi vardı. Ankara’da ise çoğu “memur” olmak üzere 400 bin işçi vardı. 

1963’ten 1971’e kadar ki işçi hareketi sürekli bir yükseliş içindedir. Bu dönemi ikiye ayırırsak, 1963-1966 arasında toplam 179 grev olmuş ve bu grevlere 26 bin işçi katılmıştı.

1967-1970 arasındaki dönemde ise 312 grev yaşanmış ve 56 bin işçi bu grevlere katılmıştı. 1967-70 arasında asıl yükselen mücadele biçimi ise direnişler olmuştur. 1967-70 arasında 516 direniş olmuş ve 340 bin işçi bu direnişlere katılmıştı. Direnişlerin 372’sinde güvenlik güçleri ile çatışma çıkmış bu çatışmalara 250 bine yakın işçi katılmıştır. (Tabii bu sayının içinde 15-16 Haziran direnişinin de yer aldığını unutmamak gerekir.)

DİSK, 1967’de kuruldu. Türk-İş yönetiminin İstanbul’da Paşabahçe işçilerinin grevini desteklememesi bardağı taşıran damla oldu ve özel sektörde örgütlü Maden-İş, Lastik-İş, Kimya-İş, Gıda-İş ve Basın-İş Türk-İş’den ayrılarak Devrimci İşçi Sendikaları Konfedarasyonu, DİSK’i kurdu. İşçiler DİSK’e üye olmak istiyorlardı çünkü DİSK özel sektörde işçilere yüksek ücret ve daha iyi sosyal koşullar kazandırıyordu. Özellikle büyük fabrikalarda.

Bu nedenle büyük fabrikaların işçileri yasal grev dışında bir mücadele biçim geliştirmişlerdi: Fabrika işgalleri. DİSK’e katılmak isteyen büyük fabrikaların işçileri fabrikayı işgal ediyorlardı ve üretim kaybına tahammülsüz patronlar önce polis ve jandarma aracılığı ile grevi kırmaya çalışıyor, bu olmayınca da işçilerle anlaşıyordu. DİSK’e bağlı sendikalar hızla güçleniyor, işçiler ise radikalleşiyordu.

Bu durum patronları ve özellikle de büyük patronları şiddetle rahatsız ediyordu. Çünkü bir yandan üretim aksıyor, diğer yandan da işçi ücretleri artıyordu. En önemlisi, yeni oluşan genç işçi sınıfı içinde mücadeleci bir gelenek yerleşiyordu. Bu işçiler mücadeleci oldukları kadar sosyalist fikirlere de yaklaşıyorlardı.

Bu nedenle patronlar DİSK’in kapatılmasını, işçi hareketinin geriletilmesini istiyorlardı. Yeni çıkarılmak istenen sendikalar yasasının tek amacı DİSK’in dağıtılmasıydı. 15-16 Haziran 1970 direnişi bu yeni yasa tasarısını durdurmayı amaçlayan bir eylemdi.

Direniş

15-16 Haziran 1970 direnişini DİSK işyeri temsilcileri toplantısı kararlaştırdı. Geniş bir katılımla alınan karar 15 Haziran günü İstanbul’un üç noktasından merkeze doğru yürüme biçimin de başladı.

Gebze, Silahtarağa ve Levent yönlerinden başlayan yürüyüşler yol boyu büyüyordu.

İş bırakarak yürüyüşe çıkan bir işyeri diğerinin önünde duruyor, oradaki işçilerin katılımı ile devam ediyor ve bir sonraki işyerinin önüne geliyordu.

15 Haziran günü DİSK üyesi işçilerin yanı sıra Türk-İş üyesi işçilerin de yürüyüşlere katılması çok önemliydi.

Ertesi gün, 16 Haziran’da yürüyüşlere katılan işçi sayısı arttı. Büyük işçi yığınları yürüyor, karşılarına çıkan polis ve asker barikatlarını çok kolayca aşıyordu. Binlerce işçi Anadolu yakasında Türk burjuvazisinin kalbine, Bağdat Caddesi’ne girmiş Kadıköy’e doğru yürüyordu. Polis ateş açtı, işçileri öldürdü ama yürüyüşü durduramadı. İşçiler Kadıköy Kaymakamlığı’nı sardı ve gözaltına alınan işçilerin serbest bırakılmasını sağladı.

Silahtar’dan gelen işçiler İstanbul Valiliği’ne yürümeye çalıştı. Sayısız barikatın arkasından Valiliğin önünde tanklarla karşılaştı. Bir işçi kolu Atatürk köprüsünden geçerek Taksim’e gitmeye çalıştı ama köprü açılarak durduruldu.

Levent yönünden gelen işçilere ise polis ateş açtı.

Yürüyen işçilerin arasında elbette bütün sosyalistler yer aldı. Ellerinden geldiğince işçilere yardımcı oldular ama işçilere önderlik edecek bir devrimci parti yoktu.

Nitekim akşamüstü hükümet İstanbul’da sıkıyönetim ilan etti ve DİSK başkanı Kemal Türkler radyodan yaptığı konuşma ile direnişin bittiğini ilan etti, devimci gençleri suçladı.

Hareket sahip olduğu tek önderliği de kaybetmişti. Nitekim 17 Haziran günü Silahtarağa bölgesindeki birkaç fabrikanın kapılarını kaynaklayarak işgal edilmesi dışında gösteriler bitti.

Üç gün sonra tüm hareket bitti.  6 ay sonra bir kısım solun silahlı mücadelesinin ilk ciddi olayları yaşandı. 8 ay sonra solun bir kısmı 9 Mart’ta “ilerici askeri darbe” beklerken 12 Mart’ta darbe gerçekleşti.

DİSK kapatıldı. Yöneticiler tutuklandı.

Bu arada 15-16 Haziran’ın hemen arkasından parlamento yeni sendikalar yasasını onayladı ama Anayasa Mahkemesi yasayı bozdu ve DİSK kapanmaktan kurtuldu ama Türkiye’de grev ve sendikalar yasası daha da kuşa döndü.

15-16 Haziran gösterileri işçi sınıfının var olduğunu eylemle gösterdi.

İşçi hareketinin kollektif mücadele gücünün önemini gösterdi.

Açık ki, 1970’te işçi hareketi içinde yer alan devrimci bir önderlik var olsaydı gelişmeler başka türlü olabilirdi.

Doğan Tarkan

(Sosyalist İşçi) 

SON SAYI