İklim kanunu ve iklim inkarcıları

MARKSİST.ORG
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

Yeni iklim kanunu, iklim krizine gerçek bir yanıt sunabilecek mi? Kanunun mecliste görüşülmesine karşı bir grup iklim inkârcısının başlattığı imza kampanyasında ne talep ediliyor? 

Marksist.org editörlerinden bilim yazarı ve iklim krizi araştırmacısı Tuna Emren yanıtlıyor.

Yeni yasama döneminde görüşülecek kanunlardan biri de İklim Kanunu. Peki bu kanun, yaşadığımız iklimsel çöküşe gerçek bir yanıt sunabilecek mi? 

Tuna Emren: Paylaşılan taslağa bakılırsa, bu düzenleme emisyonları düşürmek, kömürden çıkıp yenilenebilir enerji sistemlerine geçmek için değil, emisyonlardan kâr elde edebilmek amacıyla hazırlanmış. 

Taslağın odağında emisyon ticaret sistemi var. Bu, yoğun salım yapan şirketlere emisyon üst sınırı getiren, sanayi üretimini belli kotalar dahilinde yapmalarını ve böylece sanayi kaynaklı emisyon yoğunluğunu azaltmayı hedefleyen bir düzenleme olarak ele alınır ve öncelikle net hedeflerini, emisyon azaltım düzenlemelerini gündeme getirmesi gereken iklim kanunlarının küçük bir bölümünü oluşturur. Türkiye’nin taslağında ise böyle değil. Sanki mesele emisyon ticaretinden ibaretmiş gibi bir yaklaşım var, üstelik ona bile emisyon sınırı getirmiyor, buna dair bir hedef sunmuyor. Hadi diyelim ki bunun için gerçekten ciddi bir çaba harcanacak, peki bu görevleri kim yürütecek? Hangi bakanlıklar, hangi kamu kurumları bundan sorumlu tutulacak? Ya da gerçekten bu konuda herhangi bir sorumlulukları olacak mı? Bunların hiçbiri yok taslakta. Oysa Türkiye’nin iklim çöküşünü durdurma planlarında yer alması gereken öncelikli hedefi bellidir; kömürden çıkış. 

Peki bu taslak ne diyor?

Bir iklim kanunu, her şeyden önce iklim hedefini belirler, bunun acil bir dönüşüm planı olması gerektiğini kabul eder. Bu taslaktaysa örneğin, Türkiye’nin yaşayacağı su krizinden, çölleşmeden, ekosistemlerin nasıl korunacağından hiç bahsedilmezken karbon ticareti yapmanın yöntemleri aranmış. Aslında bir şey de söylenmiyor. Tam söyleyecekmiş gibi yaparken, örneğin şu cümlede olduğu gibi, sonunu yine havada bırakıyor:

“Emisyon Ticaret Sistemi ve gönüllü taahhütler kapsamında yapılacak denkleştirme işlemleri, denkleştirme projelerinin alım-satımı, Emisyon Ticaret Sistemine dahil olmayan; sera gazı emisyonlarının azaltımı, giderim veya tutma faaliyetleri ile yutak alanların artırılmasına yönelik faaliyetler aracılığıyla ulusal standart ve metodolojileri temel alarak karbon kredisi üreten kredilendirme sisteminin esasları ve bu hususlara ilişkin oluşturulacak kurul, komite ve görevli kurumların yetkileri yönetmelikle belirlenir.” 

Geçtiğimiz günlerde bir grup iklim inkârcısı bu kanunun meclis gündemine gelecek olmasına karşı çıktı, hatta bunun için 1 milyon imza toplandığı iddia edildi. İklim krizinin bir yalan olduğunu, bir “uysal insan projesini” hayata geçirmek için uydurulduğunu söyleyip duruyorlar. Bu iklim inkarcılarıyla nasıl mücadele edeceğiz?

Kendisine “araştırmacı” sıfatını yakıştıran ama bilimin b’siyle alakası olmayan, komplo teorileri diliyle konuşan Erkan Trükten isimli bir kişinin başlattığı bu tuhaf imza kampanyasında kanunun imzalanmaması talep edilmiş. İddiasına göre, iklim krizi koca bir yalan. Bunun, “dünya nüfusunu azaltma projesi” olduğunu söyleyerek başlıyor işe. Ama sadece nüfusun azaltılması da değil; inançlar yok edilecekmiş, insanlar köleleştirilecekmiş, “şeytanın imparatorluğu gibi bir şey” kurulacakmış. 

Ciddiye alınacak bir tarafı yok elbette ama bu tuhaf iddialarıyla 1 milyon imza toplamış birinden bahsediyoruz sonuçta. İşte bu ciddi bir mesele. 

Fatih Erbakan da örneğin “kuraklık ısınmayla değil soğumayla olur” gibi gülünç bir akıl yürütme sergilemişti. Sonra bu iddiasını açıklarken kurduğu cümlelere bakınca, hayatında bir kez olsun tek bir IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporuna açıp bakmadığını anlıyorsunuz. “Yağmur yağıyor, öyleyse kuraklık yok, o zaman iklim krizi de yalan” gibi bir akıl yürütme olmaz mesela; bir değil birçok mantık safsatası barındıran bir genelleme bu. Halbuki bilimsel çalışmaları yeterince ciddiye alarak okumuş olsalar görecekler ki iklim çöküşü sadece kuraklık riskiyle gelmez. Bir yandan aşırı ısınma ve kuraklık riski olur, eşzamanlı olarak aşırı yağış olaylarında da artış yaşanır. Bu gerçekten çok ileri seviye bir bilgi değil, basit bir termodinamik gerçek: Yer sistemlerindeki ısınma sıcaklığı yükseltirken buharlaşmayı da artırır. Dolayısıyla yakıcı sıcaklar ve kasırgalar, sel felaketleri el ele vererek gelir üstümüze. 

Bu yaz Yunanistan’da yaşananlar maalesef bunun göstergesiydi. Önce yakıcı sıcaktan kaynaklı orman yangınları yaşandı, üstüne aynı bölgede inanılmaz bir sel felaketi meydana geldi. Libya’daki durum daha da korkunçtu. Çölün ortasında yeni göller oluştu, binlerce kişi yaşamını kaybetti. Bir benzeri Pakistan’da da yaşanmış ve ülkenin üçte birini sular altında bırakmış sel felaketlerine tanık oluyoruz. Sayıları, şiddetleri giderek artıyor. Ne yöne baksak bir iklim felaketi yaşanıyor ama bu insanlar hala komplo teorisyenlerinin sığ argümanlarıyla yanıt üretme derdindeler. 

Aşırı sağın pek elverişli bulup desteklediği bu tehlikeli gruplar tam bir yalan makinesi gibi çalışıyor. Bir milyon imza toplayan kişinin aynı zamanda aşı karşıtı olması şaşırtıcı değil. Zira bu kümelerin ortak özelliği milliyetçiliği bir şekilde köpürterek kadın haklarına saldırılar, LGBTİ+ fobisi, aşı karşıtlığı, iklim krizi inkarcılığı vb. yolunda ilerlemek oluyor. Amerika’da Trump’ın çevresinde örgütlenen komplocu çetenin de başlıca argümanları farklı değildi. Irk, etnik köken, ulus, din, cinsiyet kimliği bağlamında toplumun – bilhassa aşırı sağ tarafından hedef alınan– üyelerine karşı nefret, düşmanlık ve şiddet üreten argümanlar bunlar aynı zamanda. Dolayısıyla, salt iklim inkarcılığıyla değil, tüm özgürlüklerin düşmanı olan aşırı sağcı fikirlerle mücadele ettiğimizin farkında kalmak önemli.

Bizler, iklim krizinin tek bir çözümü olduğunu söylüyoruz: Fosil yakmaya son verip adil bir enerji dönüşümü gerçekleştirmek. Termik santraller kapanacak demektir bu. Emisyon vergilerini değil termik santralleri ne zaman kapatacağımızı konuşalım. Fosil yakıt sektöründe çalışan işçileri yenilenebilir enerji sistemlerinde nasıl istihdam edeceğimizi konuşalım. Kimsenin mağdur edilmediği, herkes için adil bir dönüşüm talebi bu. Bu talebin ardında dünya kadar bilimsel veri, bir o kadar nitelikli çalışma, yüzlerce rapor mevcut.

(Sosyalist İşçi)

SON SAYI