Tuna Emren - Birleşmiş Milletler’in Mayıs’ta sunduğu “Afet Riskini Azaltma Küresel Değerlendirme Raporu” bir “toplumsal çöküş” senaryosuna ilerlediğimizi söylüyor, siyasi ve küresel istikrarsızlığın yarattığı bu gerilimli ortamın durumu çok daha beter hale getirdiğini vurguluyordu.
Birleşmiş Milletler’in Mayıs’ta sunduğu “Afet Riskini Azaltma Küresel Değerlendirme Raporu” bir “toplumsal çöküş” senaryosuna ilerlediğimizi söylüyor, siyasi ve küresel istikrarsızlığın yarattığı bu gerilimli ortamın durumu çok daha beter hale getirdiğini vurguluyordu.
Geçtiğimiz günlerde “Climate Endgame” (İklim Son Oyunu) adıyla yayımlanan yeni bir bilimsel analiz de bu bulguları onaylayan bir tablo sundu, hatta bir adım daha atarak iklim çöküşünün ‘dört atlısının’ şunlar olacağını gösterdi: Kıtlık, aşırı hava olayları, savaşlar ve hastalıklar.
“Çöküşe götürecek yollar, aşırı hava olayları gibi yüksek sıcaklıkların doğrudan etkileriyle sınırlı olmaz; bunlara finansal krizler, çatışmalar ve yeni salgınlar gibi zincirleme etkiler de eklenir, bunlar başka felaketleri de tetikleyebilir.”
İngiltere Sosyalist İşçi Partisi’nden (SWP) Alex Callinicos, Socialist Worker’da yayımlanan, Marksist.org’da çevirisini bulabileceğiniz son köşe yazısında “İngiltere’de yaşanan sıcak hava dalgası ve Avrupa'nın güneyindeki orman yangınları, kapitalist çöküşün şafağına tanıklık etmeye başladığımızı gösterdi,” diyordu: “Bir ekonomik sistemin hayatta kalabilmesi için öncelikle üretimin insani ve maddi unsurları ile bunları birbirine bağlayan ekonomik ilişkileri yeniden üretebilmesi beklenir. Hayat pahalılığı krizi, bu çöküşün bir diğer işaretidir. . .”
Katlanılmaz sıcak, seller, orman yangınları ve kıtlık
Avrupa’daki dayanılmaz sıcaklar yüzünden Portekiz ve İspanya’da 2 binden fazla kişi – ya aşırı sıcaktan ya da yakıcı sıcak yüzünden başlayan orman yangınları nedeniyle - yaşamını yitirdi. İngiltere’den aldığımız haberler de farklı değildi; hayatını kaybedenlerin sayısı açıklanmış olmasa da ambulansların birbiri ardına geçmeye başladığı bildiriliyordu.
2010 yılında, araştırmacılar katlanabileceğimiz ısı stresi sınırının 35C'lik bir "ıslak termometre" sıcaklığında olduğunu söylediler. Islak termometreler nem ve sıcaklığı birleştirerek daha gerçekçi bir değer sunuyor. Sözgelimi, hava 35C ıslak termometre sıcaklığına ulaştıysa ve yüzde 100 nem varsa veya sıcaklık 46C ise ve yüzde 50 nem içeriyorsa, durum ölümcül seviyeye ulaşmış demektir.
Yüzde 10 nem barındıran çok kuru bir ortamda ölçülen 25C'lik bir ıslak termometre sıcaklığı, 50C'lik bir kuru hava sıcaklığına karşılık geliyor.
35C’lik ıslak termometre değeri, vücudun kendini soğutmakta zorlanacağı sınır olarak kabul edildi. Ancak bu, ideal sağlık seviyesindeki bir insanın sınırı.
Son araştırmalar insanlarda ısı stresi toleransının bilinenden çok daha düşük olduğunu gösterdi. Penn State Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, birçoğumuz için gerçek ısı stresi eşiği 30C.
Özetle insan vücudunun ısı toleransını aşan sıcaklık değerlerine dayanabilmek mümkün değil; yakıcı sıcaklar milyonları öldürebilir.
Ne yöne baksak bir iklim afeti
“Yakında dünya tanınmaz hale gelecek,” diyor iklimbilimci Bill McGuire.
McGuire’in son kitabı “Sera Dünyası”, geri dönüşü olmayan noktayı geçmek üzere olduğumuzu vurgulayarak, bilhassa da tropik bölgelerde ölümcül sıcak dalgalarının çok sık yaşanacağını ve küresel ölçekte 50C'yi aşacak sıcaklıkların yaygın olacağı bir yakın geleceğe ilerlediğimizi anlatıyor.
Bu, büyük resmin ufak bir parçası.
Eşi görülmemiş sıcaklar ve aşırı yoğunluktaki söndürülemeyen yangınlar bu yıl Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya'yı kasıp kavururken, örneğin ABD'deki rekor yağışlar da Yellowstone milli parkında yıkıcı bir sele yol açtı. Yazın başında Bangladeş’te yaşanan ve 3,1 milyon kişiyi yerinden eden benzersiz sel felaketini de unutmayalım. Bu arada, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarında iklim çöküşünün ‘merkez üssü’ olarak tanımlanmış olan Akdeniz’de deniz suyu sıcaklığı normal değerlerin çok üstüne çıkıp 6,2C’lik ısınmayı gördü, İtalya’da kuraklık yüzünden OHAL ilan edildi.
Ne yöne baksak bir iklim afeti, bir yıkım…
Küresel ortalama sıcaklık artışının yükselme hızı, iklim modellerinin öngördüğünden daha hızlı bir şekilde kötüleşiyor. Şu anda sadece 1C’lik ısınmanın biraz üzerindeyiz ve bunları yaşıyoruz.
Peki 2C’lik ısınma değerini görünce nasıl bir dünyada olacağız?
Bu yaşananların hiçbiri normal değil.
10 yıl içinde %45 azaltsak bile kurtulma şansımız %50
Yaklaşan iklim çöküşünü önlemek için ne yapmamız gerektiği ortada: Emisyonları hemen azaltacak, küresel enerji dönüşümünü mümkün olan en kısa zamanda tamamlayabilecek şekilde ilerleyeceğiz.
Geçtiğimiz yıl Glasgow'da yapılan COP26 iklim zirvesinde, ısınmayı 1,5C ile sınırlamak için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğine karar verilmiş olsa da böyle bir hedefe ulaşmak için gereken emisyon azaltımı gerçekleşmeye başlamadı.
Hesaplamalar gayet net bir tablo sunuyordu: 2030'a kadar %45 azaltılmalı.
Üstelik IPCC’nin bu hesaplaması bize iklim çöküşünden kurtulmak adına yalnızca yüzde 50 şans tanıyan bir yazı tura senaryosu üzerinden yapılmıştı.
Ya tamamıyla sıfırlayıp kurtulacağız ya da bu yüzde 50 şansı kabul edip parayı fırlatacağız.
Kaldı ki insanlığa tanınmış yüzde 50’lik şans için gereken adımlar bile atılmıyor.
Öyleyse bu bir isyan çağrısıdır.
Ardı ardına yayımlanan bilimsel analizlerin hepsinde gördük ki fosil yakıt endüstrisi dudak uçuklatan bir hızla palazlanıp büyümüş. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan son analiz de son 50 yıl boyunca her gün 3 milyar dolar kâr ettiklerini gösteriyordu.
Bu inanılmaz bir meblağ! Böylesi bir bütçeyle dilediğiniz politikacıyı satın alabilirsiniz – ki Uluslararası Para Fonu'na göre, fosil yakıt endüstrisine ayrılan sübvansiyonlar günde 16 milyar dolar seviyesinde.
Köprüden önceki son çıkış: İsyan!
Lobi çalışmalarıyla siyasetçileri satın alan, iklim çöküşünü durdurmak için atılacak tüm adımları engelleyen, var olan krizleri büyütürken yeni fosil yakıt projelerine yeşil ışık yakılması gibi yıkıcı hayallerini gerçeğe dönüştürmeyi bile “başaran” fosil yakıt şirketlerini durdurmanın zamanı geldi!
Ukrayna’daki gerilimi tırmandırıp enerji dönüşümüne ayrılması gereken bütçelerini savaş makinelerine yatırma fırsatı yakalamanın verdiği coşkuyla gözleri dönen tüm baskıcı rejimleri, bizleri hiç umursayan bu sağcı, neoliberal kan emicilerin hepsini durdurmanın zamanı geldi.
Dünyayı yaktıklarını, hepimizi, tüm canlıları öldüreceklerini bile bile ‘aynı tas aynı hamam’ senaryosundan ilerlemeye devam eden her bir siyasi figürden kurtulmak zorundayız.
Bir başka deyişle; kapitalizmden kurtulmanın zamanı geldi.
Tuna Emren
(Sosyalist İşçi)