Referandumun ardından: Barış ve özgürlük için mücadeleye

AÇIKLAMALAR
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

16 Nisan anayasa referandumunda “anlamlı bir evet” çıkmadı. Matematiksel olarak “Evet”, moral olarak “hayır” kazandı.

Sayımdan hemen önce mühürsüz pusulaların da geçerli olacağını açıklayan Yüksek Seçim Kurulu, referandum sürecine gölge düşürmüştür. Bu konuda YSK sağlıklı bir açıklama yapmalı ve mühürsüz oy dağılımının bilgisini kamuoyuyla paylaşmalıdır.

Referandum OHAL koşulları altında yapıldı. Son düzlükte bir ölçüde daha rahat propaganda yapabilmiş olsak da OHAL koşullarının yarattığı baskı atmosferinin toplamı “Hayır” kampanyası sürdürenlerin başının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp durdu. Baskının yanı sıra, “Evet” kampanyasının kıyaslanamaz ve belki de daha önce hiçbir seçim ya da referandum sürecinde örneği görülmemiş mali olanakları kullanmasına, devletin tüm gücünü arkasına almış olmasına ve “Hayır” kampanyasıyla her yönüyle haksız bir rekabete girmiş olmasına rağmen, sonuç “Evet” bloğu açısından politik bir başarısızlık anlamına geliyor. OHAL koşullarında, Çanakkale Anması törenlerinin bile “Evet” kampanyası için platform olarak görüldüğü haksız bir rekabet zemininde alınan yüzde 51.4 sonucu, anayasayı değiştirmek için sayısal çoğunluğu sağlasa da siyasi ve moral üstünlüğü sağlamaktan çok uzaktır.

AKP-MHP oyları yüzde 61’den yüzde 51’e düşmüştür. Bu çok açık bir başarısızlıktır.

MHP referandum sürecinin en büyük kaybedenidir. Oylarının yaklaşık yüzde 60’ını kaybetmiştir. MHP artık, ölüm kalım meselesi olarak gördüğü bir politik talebe tabanının ezici çoğunluğunu ikna edemeyen parti görünümündedir.

MHP’nin bu başarısızlığına, AKP’nin bir dizi büyükşehirde aldığı yenilgi de eklenmelidir. 1994 yerel seçimlerinden beri Erdoğan’ın seçim zaferleriyle özdeşleşen iki önemli şehirde, Ankara ve İstanbul’da “Evet” bloğunun yenilmesi AKP liderliğini ciddi bir siyasi krizle yüzyüze bırakma potansiyeli taşıyor. Sadece bu da değil. Türkiye’deki milli gelirin yüzde 77’sini üreten ilk 20 kentin 13’ünde “Hayır” oylarının çoğunlukta olduğu görülüyor.

En az bu gelişme kadar önemli olan bir başka gelişme ise İstanbul’da güçlü olduğu ilçelerde de AKP’nin kan kaybı yaşamış olması. Üsküdar’da “Hayır” oyunun kazanması ve Fatih’te “Hayır” oylarının yüksekliği bu kan kaybının örnekleri.

AKP’nin MHP ile ittifak yapmasına rağmen 1 Kasım seçimlerinde tek başına aldığı oy oranının altına düşmesi, basit bir oy kaybından öteye, yerli-milli koalisyonunun çöküşü olarak görülmelidir. AKP içinde şimdiden MHP’yle kurulan ittifakın ne işe yaradığı, milliyetçi bir cephenin zayıflığı eleştirileri dile getirilmeye başlandı.

Referandumun en büyük kazananını ise çok açık ki HDP. Kürt illerinde “Hayır” kampanyası yapan HDP, eş genel başkanları ve milletvekilleri, belediye başkanları, parti yönetici ve üyeleriyle binlerce kadrosu tutuklu olmasına ve ağır baskı koşulları altında kampanya yapmasına rağmen, 1 Kasım seçimlerine göre bir kez daha büyük bir badireyi atlatmayı başarmıştır. Kayyum atanan 10 il ve 64 ilçe merkezinde “Hayır” oyları açık ara öndedir. Üstelik yerli milli koalisyonun sandığı ya da bazı ulusalcıların arzuladığının tersine HDP yüzde 10 barajının altına düşmediğini de kanıtlamıştır.

Sonuç olarak referandum eşitsiz koşullarda, “Hayır” diyenlerin OHAL ortamında kaçınılmaz olarak bu eşitsizliğin içine sürüklenmek zorunda kaldığı, “Evet” cephesinin kıyaslanamaz olanaklarla, fırsatlarla ve güçlerle tam bir haksız rekabet yaratarak yarıştığı bir süreç oldu. Buna rağmen AKP-MHP koalisyonunun tutmaması, referandumun kıl payıyla kazanılması, İstanbul ve Ankara’nın kaybedilmesi, özetle her iki kişiden birisinin bu anayasa değişikliğine “Hayır” oyu vermiş olması, önümüzdeki döneme damgasını basacak keskin bir dönemeci geçtiğimizi gösteriyor. AKP liderliği referandumdan “anlamlı bir evet” sonucunun çıkmasını arzu ettiğini defalarca dile getirdi. Yüzleştikleri ise “anlamlı evet” yerine “kıl payı evet” oldu.

17 Nisan günü itibarıyle bölünmüş, zorlanan, kaygılı, didişen, ABD’den İran’a, Rusya’dan Hollanda’ya kadar biriken dış politika problemleriyle yüz yüze kalmış ve Suriye sorunu büyüyerek duran, bütün bu sorunları sadece OHAL koşullarında tüm muhalefete baskı uygulayarak çözmesi mümkün olmayan bir egemen sınıf koalisyonuyla karşı karşıyayız. Yine de Cumhurbaşkanı’nın 16 Nisan akşamı yaptığı konuşmada “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demesi ve gerekirse idam başlıklı yeni bir referandumun gündeme geleceğini söylemesi, kutuplaşmacı dayatmaların süreceğini gösteriyor. Bu nedenle, evrensel insan haklarının temel bir zemininin imha edilmesi anlamına gelen “idam” talebine, referandum sürecinde “Evet” ya da “Hayır” diyen tüm yurttaşların karşı çıkmasının bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz.

16 Nisan referandum sonuçları, Kürt sorununda yeniden diyalog yolunun, çözüm kapısının aralanmasının ne kadar acil ve zorunlu olduğunu gösterdi. Kürt halkının büyük çoğunluğu anayasa değişikliğine karşı. Sadece anayasa değişikliğine değil, 2015 yılından itibaren bölgede hayata geçirilen uygulamalara, yıkıma ve şiddete de tepkili. 16 Nisan referandumunun Kürt illeri açısından bir sonucu da çözüm sürecinin yeniden devreye girmesi talebinin dile getirilmiş olmasıdır.

Şimdi mücadele açısından yeni bir döneme giriyoruz. Önümüzdeki mücadele döneminde, Evet-Hayır kutuplaşmasını aşan, emekçi, yoksul, değişimden yana ama alternatifsiz kitlelere seslenebilecek siyasi bir odağı örgütlemek için harekete geçmeliyiz.

16 Nisan süreci bu olasılıklara sahip olduğumuzu kanıtladı.

DSİP
18.04.2017

SON SAYI