Son bir haftada hem başbakan hem de bir dizi hükümet yetkilisi, İmralı’da görüşmelerin sürdüğünü açıkladılar. Tayyip Erdoğan’ın “Ada ile görüşme” şeklinde kodladığı süreç, belli ki Abdullah Öcalan’la Kürt sorununda yeni bir barışçıl siyasetin tartışılması olarak görülmelidir.
Ne var ki, başbakan, görüşmelerin devamı için ışığı görmelerinin şart olduğunu, ışık görülmezse görüşmelerin sona ereceğini ilan etti.
Oysa ortada parlaklığı göz kamaştıran bir ışık demeti var.
Bu, Kürt halkının her şeye rağmen barış istemesi, barış istemekten bir an bile vazgeçmemesidir.
Roboski katliamına rağmen Kürt halkı barış istiyor.
Binlerce BDP’li KCK davası maskesiyle rehin alındı. Aralarında belediye başkanları da var. Kürt halkı yine de barış istiyor.
Anadilde savunma ve eğitim hakkı hâlâ tanınmadı. Açlık grevleri bitirilirken hükümetin bakanları tarafından verilen söz hâlâ tutulmadı. Buna rağmen Kürt halkı barış istiyor.
Newroz gösterileri ve Diyarbakır’daki sayısız eylem yasaklandı. Buna rağmen Kürt halkı barış istiyor.
BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları hükümet tarafından bir şantaj silahı olarak kullanılırken, Kürt halkı barış istemeye devam ediyor.
Başbakanın iddiasının tersine, ışığı bu kez Kürt halkı ve batıda barış isteyen insanlar hükümetten görmek istiyor. Yeni bir açılım fiyaskosuna, yeni bir oyalamaya hiçbirimizin tahammülü yok! Bizler, somut adımlar istiyoruz.
1- Kürt sorunu; Kürt halkının ulusal varlığının her düzeyde tanınması sorunudur. Bu varlık tanınmalı, anayasada ulusal ayrımcılık ortadan kaldırılmalıdır.
2- Anadilde savunma ve eğitim hakkı tanınmalıdır.
3- KCK davasından tutuklu bulunan BDP’liler serbest bırakılmalıdır.
4- BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığı bir daha asla gündeme getirilmemelidir.
5- Açlık grevleri sona ererken bir kez daha belirgin bir şekilde görülen rolünü oynaması ve barış sürecinin kesintiye uğramaması için Abdullah Öcalan’ın koşulları düzeltilmelidir.
Bizler şeffaflık istiyoruz. Görüşmelerin bilgisinin halka açıklanmasını istiyoruz.
Yeni bir aldatmacanın yaşanmaması, savaş atmosferinin son bulması, başbakanın ve içişleri bakanının bol keseden kullandığı nefret yüklü, ayrımcı açıklamaların bir daha tekrar edilmemesi için, barış sürecini izlememiz değil, bu sürece aktif bir şekilde dâhil olmamız gerekiyor.
Bu yüzden, 2013 yılının barış sürecinin süreç olmaktan çıkıp vücut bulacağı bir yıl olması için, “Şimdi barış zamanı” diyenlerin hızla harekete geçmesi, sokakta yüz binlerce insanın barıştan vazgeçmeyeceğini göstermesi gerekiyor.
DSİP Eşsözcüsü Şenol Karakaş