14 Mayıs seçimlerinin üzerinden bir yıl geçmeden Erdoğan iktidarı ağır bir tokat yedi. Sadece Erdoğan değil, devlet-AKP-MHP bloku silindir altında kalmış gibi ezildi. 31 Mart seçiminin ilk özelliği, girdiği tüm seçimleri kazanmakla övünen Erdoğan’ın seçimi kaybetmiş olmasıdır. AKP oyları, eğer belediye seçimlerinde il genel meclisinde alınan oylar açısından bakılırsa, yüzde 35,6’dan yüzde 32,42’e geriledi. Cumhur İttifakı’nın iki partisi AKP ile MHP’nin oyları ise 14 Mayıs seçimlerinde yaklaşık yüzde 46’yken 31 Mart yerel seçimlerinde il genel meclisinde aldıkları toplam oy yaklaşık yüzde 39’a geriledi.
Bunun tam bir yenilgi olduğu çok açık. Uzun bir süredir, özellikle OHAL koşullarında adım adım ilerleyen AKP’nin erime süreci devam ediyor ve bundan sonra bu sürecin daha da hızlanacağı da çok açık.
MHP, dokuz ayda yüzde 10’dan yüzde 7'ye düştü.
Dünyanın en kitlesel faşist partisinin desteğiyle ayakta duran aşırı sağcı otoriter rejim ve bu rejimin lideri Erdoğan tepetaklak oldu.
Yasaklara, baskılara, yoksulluğa karşı öfke
Bu yenilginin yıllardır vurguladığımız öfkeyle doğrudan bir bağlantısı var. Öncelikle, bu toplumda yoksulluğa karşı büyük bir kızgınlık var. Bu nedenle, tüm istikrar anlatısına, “AKP ve Erdoğan yenilirse, Türkiye yenilir” iddialarına rağmen, ekonomik krizin faturası omuzlarına yüklenen işçiler ve yoksullar, krizin siyasi faturasını krizin sorumlusuna iade etti.
Yoksulluğa karşı öfke Cumhur İttifakı’na sert bir darbe vurdu.
Bu toplumda yasaklara karşı büyük bir öfke var: Osman Kavala gibi, Çiğdem Mater gibi, Gültan Kışanak gibi, Selahattin Demirtaş gibi binlerce, on binlerce insan hukuki tüm kurallar çiğnenerek haksız bir şekilde hapiste tutuluyor. Anayasa Mahkemesi’nin siyasal iktidarın işine gelmeyen kararlarının uygulanmaması ve hukuk sisteminde çok geniş bir alana yayılmış olan çürüme milyonlarca insan açısından dayanılmaz bir durumdu.
En az hukuksuzluk kadar iktidar ilişkilerinin tüm alanlarına yayılan yolsuzluklara karşı öfke ve yolsuzluklarla el ele giden, nehirleri kurutan, zeytin ağaçlarını kesen, ormanları katleden, sonu gelmez bir inşaat döngüsüyle insanları topraklarında yaşayamaz hâle getiren siyasete duyulan öfke sandıkta beklentilerin ötesinde bir gerileme yaşattı.
Kadın düşmanlığına, LGBTİ+ düşmanlığına, sokak hayvanlarına yönelik düşmanlığa duyulan tepkiler Cumhur İttifakı’na bir karşı duruş olarak yansıdı bu seçimlerde.
Fakat bir öfke daha var Erdoğan ve rejimine karşı her geçen gün tırmanan. Bu Gazze öfkesi. Aylardır Gazze’de süren soykırıma karşı lafta mangalda kül bırakmayan Erdoğan ve iktidar bloku, ne İsrail’le ikili anlaşmalara son verdi ne de ticarete. Bugün itibarıyla Gazze’de ölen insan sayısı 32 bin 700 kişi. 32 bin 700 kişinin katilleriyle para ilişkisinin aralıksız sürdürülmesinin bir bedeli olacaktı. İşte 31 Mart, Erdoğan’dan hesabın sandıkta sorulduğu gün oldu.
2019 yerel seçimlerinde İstanbul’u kaybeden Erdoğan seçimin hemen ardından İstanbul’da bir camide yaptığı konuşmada İmamoğlu’nun topal ördek olduğunu söylemişti. Yani bütün iktidar imkanları Erdoğan-Bahçeli blokundayken İmamoğlu’nun seçimi kazanmış olmasının hiçbir anlamı olmayacağını, iktidar gücünden uzak bir belediye başkanı olacağını söylemişti. Şimdi aynı şey Erdoğan için söylenebilir. Erdoğan iktidarı halktan güvenoyu alamamıştır. Tersine, özellikle İstanbul’da 14 Mayıs seçimlerinde AKP 24 ilçede birinci, CHP 15 ilçede birinciydi. AKP’nin nasıl bir gerileme içinde olduğunu gösteren, bugün yapılan seçimlerde ise rüzgar tam tersine dönmüştür. CHP 26 ilçede birinci, AKP ise 13 ilçeyi kazanabildi. 14 Mayıs seçimlerinden sonra AKP’nin seçimin en büyük kaybedeni olduğunun altını çizmiştik. Şimdi AKP, yıllardır kazandığı Beyoğlu belediyesini ve birçok yoksul ilçeyi kaybetti.
Yıllardır halka kan kusturan, göçmenleri bir pazarlık aparatı gibi kullanıp her ırkçının müdahalesine açık hâle getiren, tüm özgürlüklerin üzerinden silindir gibi geçmeye çalışan, KHK’larla yüz binlerce insanı aç ve işsiz bırakan, fakirden alıp zengine veren ekonomik politikaların altına imza atan iktidar bloku yenilmiştir. Emeklilerin ahını alan iktidar, emekli düşmanı politikaların hesabını vermiştir ve bu daha hesap verme sürecinin başlangıcıdır.
Umut CHP’de değil
Bu yenilginin önemli sonuçları olacak. Bu, birkaç şehirde “faşizme kaybettirmek” olarak formüle edilen fırsatçı sol tutumdan çok daha başka bir anlama sahiptir. Anadolu’da AKP’den kopuş hızlanmıştır. Yoksulların saflarında AKP’den kopuş hızlanmıştır. Seçimden iki hafta önce dördüncü cumhurbaşkanlığı için zemin yoklaması yapan Erdoğan için seçimin ardından zeminin hiçbir uygunluğu kalmamıştır.
Artık anayasa değişikliğine cüret edemezler!
AKP giderek küçülen bir taşra partisine dönüşmüş ve neredeyse tüm büyükşehirleri, ekonominin tüm merkezlerini, işçi sınıfının çoğunlukta olduğu hemen her bölgeyi kaybetmiştir.
Erdoğan-Bahçeli blokunun aldığı bu tarihi yenilginin bir önemli yanı da faşist MHP’nin yaşadığı gerilemedir. MHP 2023’te yüzde 10’dan 31 Mart’ta yüzde 6,6’ya, neredeyse yarı yarıya gerilemiştir.
Bir başka gelişme ise muhalefetteki faşist kökenli ırkçı parti İYİP’in oylarındaki erimedir.
Çok açık ki bazı illerde AKP’den kopan oyların önemli bir kısmı Yeniden Refah Partisi’nde toparlanmıştır. YRP geçen sene genel seçimlerde yüzde 2,8 puan oy almışken bu seçimlerde yüzde 7 oy almıştır. Oylarını 2 kattan fazla artırmıştır. Aşırı sağın bir kanadını oluşturan bu partinin, ilk dört parti sıralamasında yer alması tehlikelidir. Yeniden Refah demek kadın haklarına ve LGBTİ+’ların varoluşuna tehdit, gerçek sınıf ve iktidar ilişkilerinin komplo teorileri ve suni bölünmelerle perdelenmesi demektir.
Ne iyidir ki yerel seçimlerde bir atak bekleyen aşırı sağın diğer kanadı Zafer Partisi, umduğu çıkışı elde edememiştir. Başarısızlığında, savunduğu ırkçı-faşist fikirlerin kitleler tarafından kabul edilemezliği ana etkendir. Fakat hafife alınmamalılar. Göçmen düşmanlığı ana akımda soğurulsa da her zaman faşistlerin örgütlenebileceği bir alandır.
Seçimin kaybedenler kulübü herkesin moralini yükseltirken, kazananların siyasi profili olmayacak duaya amin demenin gereksizliğinin bir kanıtı gibi. Afyon’da açık arayla kazanan CHP’li belediye başkan adayı, Bolu’da açık ara kazanan CHP’nin belediye başkan adayı, ikisi birden açıkça Kürt düşmanı ve Arap düşmanı ırkçılardır.
Şu çok açık: CHP, toplumsal öfkeye tercüman olduğu için değil, sol ve Kürt halkının ittifakı bu öfkeye tercüman olamadığı için seçimden oylarını kendi beklentisinin üzerinde artırarak çıkmıştır. AKP-MHP bloku o kadar karanlık bir rejim inşa etmektedir ki müteahhitlerden, eski faşistlerden, sağcılardan adayları olan bir parti çok geniş kesimler açısından umut olarak görüldü. Kürtler CHP’ye oy verdi, muhafazakar kitleler sandığa gitmeyerek ya da Erdoğan yerine YRP’ye oy vererek CHP’den yana tutum almış oldu. CHP yoksulların, emekçilerin, göçmenlerin, kadınların, Gazze halkıyla dayanışmak isteyenlerin umudu olamaz.
DEM’in başarısı ve Batı’daki durum
Biz, 31 Mart’ta yoksulluğa-ırkçılığa ve savaş politikalarına karşı birleşik bir mücadelenin inşası için DEM Parti’ye oy çağrısı yaptık.
Kars, Bitlis ve Şırnak belediyeleri başta olmak üzere, farklı illerden getirilen asker ve polisler, Dem Parti’nin itirazlarına rağmen çeşitli yerlerde “taşıma seçmen” olarak oy kullandı. DEM Parti’nin yaratılan tüm karışık siyasi havaya, iki dönem kayyuma yani belediyelere devletin el koymasına, büyük baskı ve antidemokratik seçim koşullarına rağmen Kürt şehirlerinde elde ettiği başarı, büyük bir başarıdır.
DEM Parti, 3 büyükşehir, 7 il, toplamda 82 belediye başkanlığı kazandı. Yani seçildiği belediye sayısını artırdı.
Öte yandan HDP/DEM geleneğinin Batı’da kaybettiği oylar, genel olarak seçim barajının altında kalışı, üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gereken bir olgudur. Bu olgu, barış çabalarının ve siyasi çözüm girişimlerinin geleceği açısından hayati önemdedir. Türkiye’de milliyetçiliği daha da geriletmek için de.
Aşağıdan mücadeleye
Erdoğan’ın aldığı bu ilk seçim yenilgisini Erdoğan rejiminin nihai yenilgisine çevirmenin yolu, öncelikle 1 Nisan’dan itibaren iktidarın derinleştireceği ekonomik saldırılara karşı birleşik bir direnişin örgütlenmesidir. Tüm emek örgütleri hiç vakit kaybetmeden yan yana gelmeli ve birleşik bir “Yoksulluğa Dur De” hareketi inşa etmeli.
Gazze’de süren soykırıma karşı mücadeleyi, 1 Nisan’dan itibaren çok daha güçlü bir şekilde örgütlemek zorundayız. Toplumda büyüyen ve AKP tabanında da öfkeli seslerin çıkmasına neden olan Gazze’deki katliama karşı büyük gösteriler örgütlemek için harekete geçmeliyiz.
Aynı zamanda Kürt sorununda yeni türden askeri yöntemlerin üstelik bölgesel düzeyde devreye girmesi ihtimaline karşı, Batı’da çözümü, diyaloğu, eşit koşullarda kardeşliği, Kürt halkının haklı taleplerinin kabul edilmesini savunan bir barış kampanyası için gelebilecek tüm siyasal ve toplumsal güçlerin yan yana gelmesi için mücadele etmeliyiz.
DEM Parti’nin Kürt şehirlerinde başarılı ama Batı’da çelişkili bir tutum alması, seçimlerin ardından Kürt halkının ve işçi sınıfının mücadele içinde yan yana gelmesi için Batı’da solun sorumluluğunun büyüklüğünü gösterir.
Güvenoyunu kaybetmiş, “Atı alanın Üsküdar’ı geçemediği” koşullarda bir azınlık iktidarına dönüşmüş iktidar, hiçbir şey olmamış gibi devam edemez. Önümüzdeki her bir ay mücadeleleri tetikleyecek siyasal istikrarsızlıkla dolu olacak. Böyle sert bir yenilgi alan bir iktidar bloku hiçbir şey olmamış gibi davranamaz. Demokratik teamüller hemen bir erken seçimin yapılmasını gerekli kılıyor.
Şimdi Erdoğan’ı sokak mücadelesiyle yenmek ve yoksulluğa, kemer sıkma dayatmasına, düşük ücret ve maaşlara, Kürt sorunundaki militarist politikalara, Gazze’deki soykırıma karşı mücadelede umudun CHP’de ve göçmen düşmanlarında değil, aşağıdan mücadelede, kendi ellerimizde olduğunu göstermenin zamanıdır.
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi - DSİP
dsip.org.tr
1 Nisan 2024